Kadınlar Kitapları Neden Sevmez?
Alnı ak, yüzü pak, sözü doğru bey! Şeytan meleklerin hocasıydı. Çok bilirdi, kötü yanıldı. Sen bunca kitabı okuyorsun, amenna. Kendini hesaba çekiyor musun, bu kitaplar bendeki iyi huyları mı arttırıyor yoksa kötülerin kökünü mü besliyor? Hakk’a mı yaklaştırıyor, şeytana mı? Gel nefsini hesaba çek ey gözümün nuru. Nefsine karşı acımasız ol, kampanya yapma, indirime gitme.
Kadınlar kitap sevmez miymiş? Bu soruyu soranımız yok. Çünkü en yaygın kanaat, kadınların eve giren kitapları sevmediği, tozlarını almak istemediği yönündedir: Günün büyük çoğunluğunu geçirdiği evde, alanı daraltan, eşyayı sıkıştıran ve dahi en önemlisi beyefendisinin ilgisine ortak olan kitapları kadınlar sevmez.
Şehir efsanesi mi, galat-ı meşhur cinsinden bir bilgi mi, yoksa bir realite mi?
Kadınlar zannederler ki, erkekler onlar kadar her şeyi şıp diye, derinlemesine anlar. Olacak iş mi? Allah onları ayrı yaratmış, kadınları ayrı. Kadınların gözleri radarlı, sözleri imalıdır. Erkekler gibi sadece ‘görünen’le iktifa etmeye razıdırlar.
Erkekler on kitap okuyup insan ilişkilerinde üç cümle kuracak vasfa ulaşana kadar, siz bir altın günü, üç gelini, iki kızı, yedi komşusu, Cuma sohbeti olan bir kadıncağıza sorun insan ilişkilerini. En az dört ciltlik kitap hacminde bilgi sunar size.
Şimdi en yakınınızdaki kütüphaneye bakın. Orada, kallavi, baba eserlerin bulunduğu rafta 4 ciltlik İhya duruyor. Evet, İmam Gazali. Onsuz kütüphane mi olur? Bilir misiniz acaba, İmam Gazali deve yükü kitapları, bir o kadar defteri, tuttuğu notlar ile memleketine geri dönerken -ki ilim tahsili için evden ayrılmak halen uygulanan bir usuldür- kervanın yolunu eşkıyalar keser. Eşkıya kıymetli ne bulduysa almak derdindedir. Para, pul, altın, gümüş… İmam’ın tek mülkü kitaplarıdır. Onların alınmaması için eşkıyaya yalvarır:
- Ne olur onları almayın. Ben onları senelerimi vererek elde ettim. Onlar sayesinde ilim sahibi oldum. Zaten sizin işinize de yaramaz.
Eşkıya “Sen nasıl ilim sahibisin ki, elinden defterlerin alındığı zaman sende ilim namına bir şey kalmıyor” deyiverir. Bu sözün tesiri ile “İmam Gazali” olunur. İlim, defterlere, kitaplara bağlı kalmaz ve zihne yerleştirilir. Kitaplardaki ilmi, zihnine nakşetmeden evine dönmez İmam Gazali.
Ya o zarif havuzun başında, gül bahçesinin yanında vuku bulan hadiseyi işitmiş miydiniz? Celaleddin’in sekiz yüz elli sene öncesine kadar dayanan, kıymetli eserlerin bulunduğu kütüphanesinin, Şems tarafından havuza devrilivermesini nasıl açıklamak lazım? Kitap düşmanlığı ile mi?
Kadınlarda da biraz Şems’lik olsa gerek.. İkisi de aşk ateşi ile er’leri yakmaya mahirdir. Şems de Celaleddin’e artık satırlarda değil, sadırlarda tahsile devam edeceğini anlatmıyor mu? O kitaplar havuza atılmasa, o sudan Mevlana nasıl doğacaktı?
İkbal’in bir güve ve pervane dilinden söylediği şiirin özü, kadın fıtratına sinmiştir.
Güve ıstırap ve dert içinde “Ey pervâne! Şu raflarda kimlerin eserlerini sayfa sayfa hatmetmedim ki! İbn-i Sînâ’dan Fârâbî’ye nice kitapları harf harf dolaştım. Lâkin âh şu hayat felsefesi! Onu bir türlü kavrayamadım. Günlerimi aydınlatacak bir güneşim de yok. Türlü endişeler içinde kıvranıp durmaktayım. Muzdaribim. Perişanım.” diye dert yanıyor.
Pervane’nin ona sunduğu çare yanmak… “Güneş istiyorsan, kanatlarını yak!”
Şimdi kadınların kitaplarla derdini biraz olsun anlatabilmek için onların davranışlarının altındaki mesaja bakmak lazım değil mi?
Kadın der ki kocasına, evimin direği, gemimin küreği bey! Bunca kitabı alıp durursun, futbol maçlarından, tartışma programlarından, face tıklarından, twit topic’lerinden fırsat bulup da hakkıyla okumazsın. Her okunmayan, okunanıyla amel edilmeyen satırın hakkı vardır. Gel etme eyleme, bu kadar kitap getirme eve!
Kadın kocasına der ki, elini öptüğüm, odunun kırdığım, davarın güttüğüm beğ! Evlilikte muhabbeti artırmak için zevc ve zevcenin birbirlerinin yüzlerine bakmaları, hoşsohbet olmaları, el ele oturmaları gerekir. Sen kitaplara bu kadar bakıp onlara muhabbetini artırıyorsun ama, dünyadaki en kıymetli nimet saliha hanımdır. Önce ona yatırım yap a efendi! Niçin az kitap okudun diye sual yok amma velakin “hanımlarınıza iyi davranınız” diye emir var!
Kadın der ki kocasına, alnı ak, yüzü pak, sözü doğru bey! Şeytan meleklerin hocasıydı. Çok bilirdi, kötü yanıldı. Sen bunca kitabı okuyorsun, amenna. Kendini hesaba çekiyor musun, bu kitaplar bendeki iyi huyları mı arttırıyor yoksa kötülerin kökünü mü besliyor? Hakk’a mı yaklaştırıyor, şeytana mı? Gel nefsini hesaba çek ey gözümün nuru. Nefsine karşı acımasız ol, kampanya yapma, indirime gitme.
Ey Efendim, sen bu toz tutan kitapları bırak da, mana alemine geçmeye bak, gönülden tozları silen bir veliye bende ol!
Hey Efendi! Madem sen bu kitaplardan vazgeçmiyorsun, öyle ise onlara –benden esirgediğin- aşk ile nazar ediver de geriye sadece bir avuç kül kalsın! Ey Efendim, dert etme. O külü süpürmekten asla şikayetçi olmam!
Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.