18 Şubat 2010’da, Genç Dergi’mize muhterem hocamız Osman Nuri Topbaş gelmişti. O anlardan geriye kalan notlarımı paylaşmak istiyorum bu ay:

Hocamız her zamanki gibi az yedi. Dua etti ve aşağı kata indi. Ardından bizler de indik. Çok amaçlı salonumuzda (buna mescid deniyor bizim literatürde :)) sohbet için yerimizi aldık. Altmış kişi vardı yaklaşık.

Üç İhlas Sûresi ve bir Fâtiha’nın ardından sohbet başladı. Hocamız çok güzel ve akıcı konuşuyordu. Hazırlanıp geldiği her halinden belli idi. Bu yönü çok dikkat edilmesi gereken bir nokta. Yani şöyle de düşünebilir hocamız: “Zuhurata tâbi olalım, ortama göre söz söyleriz”. Ama bunu yapmıyor. Maşallah, sanki bir derse hazırlanır gibi hazırlanıyor, aldığı notlara bakarak sohbeti zenginleştiriyor.

Sanırım hiç unutulmayacak zevkte bir sohbet oldu. Bir sürü spot cümle çıkarmak mümkündü. Beni çok tebessüm ettiren, günümüzün hakikatini özellikle bir gençler açısından çok güzel bir şekilde ifade eden şu sözleri gerçekten yazılmaya değer: “Hepiniz güttüğünüz sürüden mesulsünüz buyruluyor. Eskiden koyun çobanlığı yapılıyordu, bu kolaydı. Ama şimdi keçi çobanlığı yapılıyor. Bir o dala bir bu dala atlıyor, sağ sola koşturuyor vs. Çok daha zor işimiz.”

Daha sonra Genç Dergi’nin bir mektep olduğundan, abone sayısı kadar insanı her ay terbiye ettiğinden bahsetti. Şer’i çizgiler içinde yapılan hizmetleri önemsediğini, böyle hassas davranan her şeyin bereketleneceğini vurguladı. Allah’ın izniyle kıyamete kadar bu hizmetin sürmesine dua etti.

Hocamızın enerjisi herkese yayıldı diyebilirim. Tam mânâsı ile muhtasar bir sohbet oldu. Tadı damakta kaldı derler ya, aynen öyle…


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.