İyi ki Mahrum Kalmışım
Ayşe Tunçayak Gündüz
Gönül Allah rızasını ümit ediyorsa, eksikliklerimiz hayatımızı güzelleştiren, hayatı tadı damağımızda yaşamamıza vesile olan şeylerdir. Yok, Allah rızasını istemekten uzaksa eğer, çıkmazlara dönüştürür hırslarımız yaşamımızı. Nefs atı dizginsiz tehlikelidir zira.
Küçükken, dedemle birlikte gezmeye gitmiştik. Hâlâ dondurmaya dayanamam ama o zamanlar daha bir başkaydı çocuk gönlümde dondurmanın yeri. Ve çok fazla almazlardı hasta olurum diye. Aldıklarında da genelde az koydururlardı. Ne büyük bir yeri vardı dondurmanın. Hele de yazın… Tadı damağımda kalır, o ulaşılmaz güzelliğe hayran kalırdım.
Bu hisler içinde dedemden kocamaaan bir dondurma istedim. “Az alma dede” dedim. “Çok yemek istiyorum.” “Peki” dedi dedem. “Ama bir şartla, hepsini bitireceksin.” Ben şaşkın şaşkın “o da laf mı dedecim, sen hiç merak etme bir damla bile bırakmam” dedim. “Tamam o zaman” dedi rahmetli dedem, muzip muzip gülümseyerek. Önüme kocaman bir dondurma getirdi. Külaha sığmadığından kaseye koydurmuş. Ben sevinçle giriştim dondurmaya. Sohbet ede ede, uça uça yedim yarısını. Artık biraz zorlanmaya başlamıştım, ama yine de çok güzeldi. Fakat yavaş yavaş midemi zorlamaya başlamıştı. “Dedecim bunu da sonra yesem?” dedim. “Hani söz vermiştin, sözünü tutacaksın” diye cevap verdi dedem. Yemeye devam ettim. Fakat artık midem bulanmaya başlamıştı. Daha fazla yiyemeyecektim. Seve seve yediğim dondurma, artık bir külfet olmuştu. Son haddeye geldiğimde pes ettim. “Daha fazla yiyemeyeceğim dede” dedim. Bütün neşem gitmiş, mideme odaklanmıştım sanki. Çünkü çok rahatsız ediyor, bulanıyordu. Dedem ise karşımda gülümsüyordu. Hayatım boyunca unutamayacağım şu sözleri söylemişti bana:
-Yaa evladım, şimdi anladın mı dondurmayı güzel kılan ne?
Ben düşünebilecek bir halde bile değildim. Neymiş dedim kıvranarak.
-Dondurmaya olan mahrumiyetin!
Hâlâ aklıma gelir de, biraz aldığım dersin içeriğiyle oyalanır, tebessümle anarım bu hatıramı.. Tefekkür etmek için iyi bir fırsat çıkar karşıma. İnsanoğlu hayatının her döneminde en az bir eksiğine bir mahrumiyetine üzüldüğünden yaşamın her safhasında işe yarayabilecek bir ders, bir avuntu olur bana.
O kadar çok şeyin peşinden koşuyoruz ki, yemek, kıyafet, para, mevki… Hiç sonu gelmiyor isteklerimizin. Aslında gelmesin de. İhtiras ve hırs girmesin sadece içine. Haksızlık, zalimlik girmesin. Ama anlamalıyız ki aslında yaşamı güzel kılan şeyler mahrumiyetlerimiz. Mahrum olduğumuz için güzeller, peşlerinde olduğumuz için heyecanlı ve coşkuluyuz.
Mahrumiyetlerimiz, gayelerimize de şekil verir hem. Amaçlarımıza baktığımızda orada eksikliğini duyduğumuz, arzuladığımız şeyleri görebiliriz. Allah verdiği mahrumiyetlerle bize yol gösteriyor bile olabilir. Rabbim asıl manevi eksikliklerden korusun diyeceğim ama, onlar bile, eğer insan arayışta ise yol gösterici olurlar.
Gönül Allah rızasını ümit ediyorsa, eksikliklerimiz hayatımızı güzelleştiren, hayatı tadı damağımızda yaşamamıza vesile olan şeylerdir. Yok, Allah rızasını istemekten uzaksa eğer, çıkmazlara dönüştürür hırslarımız yaşamımızı. Nefs atı dizginsiz tehlikelidir zira.
Aslında çok iyi biliyorum, eksikler mahrumiyetler zorlar insanı. Hatta bazıları çok çok zordur. İşte böyle zamanlarda firavunun başının bile ağrımadığını, Allah’ın habibinin ise nice sıkıntılar yaşadığını düşünmeye çalışırım. Ve çok zengin bir adam olan Henry Ford’un 20’li yaşlardaki oğlunun intihar etmeden önce yazdığı mektup gelir aklıma bazen. Şöyle der mektubunda: “Yaşayabileceğim bütün zevkleri tattım. Şimdi ölümün nasıl bir şey olduğunu merak ediyorum.”
Tüm bunları düşününce insanın şöyle söyleyesi bile geliyor: İyi ki mahrum kalmışım birçok şeyden. İyi ki doyamamışım bazen. İyi ki alamamışım her istediğimi hemen. Hayatımızı güzelleştiren şeyler, mahrumiyetlerimizmiş meğer.
GENÇ'ın Yazısı.