Ömer Öztürk / Genç Haber Merkezi

Her Bayram değişik bir ruh hâline bürünüveriyor insan denen muamma. Yaşamak dediğin gelip-geçici dünya âlemini nafile manalandırma gayretinden başka ne ki!.. Nefs-i emmarenin kene gibi yapışkan kıskaçlarından kendini kurtaramayanların paylarına dönen bir tekerleğin içerisinde ha babam-de babam yuvarlanıp gitmek düşüyor; sırat-ı müstakim idrâkinden mahrum canlar ve cananlar bu fasit daireyi “yuvarlanıp gidiyoruz” işte diye tarif ediyorlar. Şüphesiz dünya yuvarlak, güven olmaz ona. Hadi eskiler dünyanın meşin top misali olduğunu bilmiyorlardı, dümdüz zannettikleri dünyaya aldanmaları tabiîydi; ya şimdikiler, biz şimdikiler; ilmin şaşmaz istikametinde her geçen gün meçhûlleri malûm eylememize rağmen, niçin hâlâ aldanıyoruz?

İki hafta evvel seyretmiş olduğum bir opera temsilinde “Her acı diner kadın ve içkiyle” şeklinde ürpertici bir cümle döküldü kahramanlardan birinin ağzından. Opera musiki temelli bir sanat dalı olduğu ve tabiatıyla söz konusu replik de müzikal bir üslupla seslendirildiği için muhtemelen daha da cazip hale gelmiş ve kim bilir o gece orada bulunan kaç körpe zihni bulandırmıştı.

Aziz Mahmûd Hüdaî Dergâhı

Her bayram, ölümle, ölülerle hemhâl üzere olur insan denen bilmece. Geçen Perşembe, bayramdan bir hafta evvelki, o içime ferahfeza makamından billur nağmeler akıtan o kutsi Perşembe günü, Aziz Mahmûd Hüdaî dergâhında bir mezar daha keşfetme şerefi nail oldu bu hem madden hem de manen fakire. Mübarek Türbe’nin iki adım yukarısında, sol cihette yan yana üç eski devir hanımının mezarları… Üçü de “Ahh min el mevt” deyu başlayan takdim başlıklarıyla… Adeta çarpıldım, üç-beş dakika andan asra oradan da ebede uzanan zaman dilimi müddetince. Göz gezdirdim Safiye (1291), ? -okunamadı- (1282) ve Belkıs (1309) hanımların ahnâmelerine, kulak verdim feryatlarına.

Ecdâdımız ölümü ne kadar isabetli tahlil etmiş ki, mezar şahidelerine ahh min el mevt’i de bir o kadar isabetli yerleştirivermiş. Zira ölüm bir yerde küçük kıyameti değil midir kulun? En imanlı kimseler arasında dahi ölüm korkusu yaşayanlara tesadüf olunmamış mıdır? Evliyaullah dahi ölümden içtinap etmez mi, hem fazlası var eksiği yok? Yalnız bir farkla ki, onlar ahiretteki azab-ı elimi düşündükleri için korkarlar; dehşetle titrerler, tiril tiril tiril!...

Eskiden Kurban Bayramı ismine uygun surette, yakınlaşmayı, birlikteliği ifade ederdi; o zaman yakın olmak tabiî bir unsur kabul edildiği, hep yakın yaşandığı için de, yakınlaşmamız için şeker şirketlerinin kârdan başka bir gâye gütmeyen hanım nineli, dedeli-torunlu bayram reklamlarına ihtiyaç da duyulmazdı. Benim neslim, yani 80 nesli mahalle içlerinde hazin tekbir duaları eşliğindeki Kurban kesim merasimlerini alabildiğine ayrıntılı şekilde yaşayan son nesildi. Benim bile, üstünde “bir gün yazar olacağımı” yazdığını, o vakit, şüphesiz okuyamayacağım alnıma 4-5 defa bir parmak kan çalındığı vaki idi.

Bayram Bugün Ne İfade Ediyor?

Bugün ise, Kurban Bayramı denince genellikle tatil planları geliyor akla. Eh tatil ve tur şirketlerinin yeni damarlara ihtiyaçları vardı şüphesiz; çok geçmeden aradıkları bol kanlı damarı buluverdiler: Kurban Bayramı; öyle bir bulmak ki, sevinçten bir evreka evreka (buldum buldum) diye bağırmadıkları kalacaktı Arşimet misali.

Ve uzaklaştık yakınlaşacağımıza; yakınlaşacağımıza uzaklaştığımız nispette…

Kurban Bayramınız hayırlı olsun, et giren hânelere dert girmesin. Çocukken her bayram sabahı merhum Barış Manço’nun radyodan yükselen şu kâh hüzünlü kâh neşeli şarkısıyla fırlayıverirdik yataklarımızdan, onunla bitirelim:

Bugün Bayram

Erken kalkın çocuklar

Annemiz bizi bekler

Bayramlarda hüzünlenir melekler

Gönül alır bu güzel çiçekler (…)

Yalnız melekler mi ya? Her bayramla eskiyen bizler de hüzünleniyoruz ister-istemez; bu kadar da hüzünbaz olunmaz diyenlere inat…


GENÇ'ın Yazısı.