O`nsuz Bir Gün
Kasım 2012 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Hayatın içinden bir meseleyi, tahkiye üslubuyla, gündelik hayattan bir şeyi hikâye eder gibi, esprili ve sürprizler içerir bir tarzda sunmuşsun. Yazını bu bakımdan gayet başarılı buldum. Bu ayın yazıları içinde, ‘ayın yazısı’ olmayı en ziyade hak eden yazı bana göre seninkisi… Gayretle, sabırla, taş üstüne taş koyarak devam etmeni diliyorum. Yolun açık olsun.
Mine Taşdemir
O’nsuz bir güne merhaba dedim bu sabah. O olmadan da yapabilmeliydim, kendimi yalnız hissetmemeliydim. Bütün enerjimi, bütün neşemi sadece onunla paylaşıyordum; ama o bugün yoktu işte. ‘Kızım, kendini herkesten her şeyden soyutlanmana sebep olan O, seni ne kadar düşünüyor acaba?’ diye soran annem haklı olabilir miydi?
Zihnimi kemiren bu soruları düşünmek istemedim. ‘Ne alaka, o hep yanımda, günümün her anında benimle, benim güzel vakit geçirmemin yegane sebebi O dedim kendi kendime… Altın sarısı ışıkların gözümü kamaştırması ile yatağımdan kalktım. Annemin yanına, mutfağa geçtim. Annem, beni yanında görünce çok şaşırdı. Erken uyanmama şaşıran annemin şaşkınlığı kahvaltı hazırlarken ona yardım etmek istediğimi söyleyince daha da arttı. Öyle ki bana; ‘Kızım ateşin mi var?’ diye sorma gereksinimi hissetti, hatta eliyle alnıma dokundu. Annemin bu şaşkınlığı beni çok utandırdı. Utandım, çünkü ne zamandır gece geç saatlere kadar uyumuyor, sabah da uyanamıyordum. Ekseriyetle kahvaltımı tek başıma yapıyor sonra gene onun yanına gidiyordum. Utandım; çünkü uzun zamandır annemle bu denli sohbet etmemiştim. Halbuki ne de tatlıymış anneyle muhabbet…
Kahvaltı masasında laf lafı açtı. Ben anlattım annemler güldü, annemler anlattı ben güldüm. Herkes bugün ayrı bir mutluydu. Sırayla herkes son zamanlarda yaşadığı güzel şeyleri anlattı. Meğer annem, babam, kardeşim neler neler yaşamış… Kardeşim liseler arası öykü yazma yarışmasında ilçe birincisi olmuş, ben bunu haftalar sonra bu sabah öğrendim. Anılar, fıkralar, espriler derken kahvaltı bitti.
Babam işe gitti. Kardeşimse okuluna. O yoktu bugün; gün boyu yalnız kalacaktım. Dikiş makinesinde bir şeyler diken anneme, ‘Bana dikiş yapmayı öğretebilir misin?’ diye sordum. Annemin mutfaktaki şaşkınlığı bu sorum üzerine ikiye katlandı. Nasıl şaşırmasın kadıncağız? Sair zamanlar odasına tıkılıp kalan, insan içine çıkmayan kızı, bugün bambaşkaydı. ‘Tabi, kızım otur hele sandalyeye’ dedi.
Makine başındaki ilk denemelerim başarısız oldu, sürekli iğne kırıyordum, her iğne kırılışında annemle katıla katıla güldük. Dikişi pek beceremedim, ama ilk deneme için başarısız da sayılmazdım, en azından iğne kırmaksızın dikiş yapabiliyordum. Annemin çeyizinden kalma anne yadigarı bu makineyi kullanmam bir mucizeydi benim için.
Hava kararmak üzereydi. Annem, mutfağa akşam yemeğini hazırlamak için girdiğinde ben de kardeşimin ödevlerine yardım ediyordum. Kardeşimin benimle paylaşacağı ne de çok şey varmış meğer… Birbirimizi aylar sonra görüyormuşçasına muhabbetle dinledik birbirimizi.. Zaman zaman bu hoş sohbete annem de mutfaktan eşlik ediyordu.
Akşam ezanıyla, kapı zilinden çıkan sesler birbirine karıştı. Babam kapıyı benim açtığımı görünce epey şaşırdı. ‘Niye bu kadar şaşırdın babacığım?’ diye sorunca, babam ‘Ne bileyim kızım, sen onunlayken bizi gözün görmezdi de.’ deyince yüzümün alev alev yandığını hissettim.
Babamın bu sözü ile annemin kahvaltı hazırlarken söyledikleri birleşince, suçluluk duygum daha şiddetli bir hala aldı.
Onunla tanışınca ailemle iletişimimi neredeyse tamamen koparmış, herkesten ve her şeyden uzaklaşmıştım. Sıla-ı rahim ne demek unutmuştum. Bir zamanlar gece gündüz kitap okuyan ben, artık takvim kağıdı okumaktan bile acizdim. O, benden ne çok şey çalmış meğer, bütün bunları yeni yeni idrak ediyordum.
Bu düşünceler arasında mekik dokurken kardeşimin ‘Sana bir müjdem var abla, internete girebilirsin artık’ sözüyle irkildim. Bir arızadan dolayı gün boyu olmayan internet, nihayet gelmişti; ama bende mutluluğa dair bir emare yoktu. Gece gündüz başından kalkmadığım ‘facebook’ ve diğerleri bu kadar çok şeyi alıp götürmüşken benden, nasıl sevinebilirdim ki bu habere…
Kardeşime yaklaştım ellerini tuttum, ‘Bırak şimdi interneti, var mısın uyuyana kadar kitap okumaya’ dedim ve yanağına bir buse kondurdum…
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.