Siyah Kar Mümin Mermer
Palermo beklediğimden çok daha büyük bir şehir. Katedralleri, dört yol ağzında karşınıza çıkan heykelleri, Roma sütunlarının süslediği tiyatroları, İtalyan tasarımı düzenlenmiş gösterişli bahçeler ve saraylar beni etkilese de kendimi Katedralin sütunlarına şaşkınlıkla bakarken buldum. Beyaz mermer üzerine kazınmış ayette “Kulların sadece Allaha secde etmeleri” yazıyordu.
Evliya Çelebi’nin Osmanlı’sı, Pierre Lotti’nin İstanbul’u İbni Battuta’nın hac yolculuğu var. Kendimi en çok Hindistan’da bulsam da, ne İtalya’nın sokaklarından ne de Çin seddinin rüzgârından vazgeçemem. Kuşların uçup kervanların geçebildiği her yeri gezmek isterim. Ölülerin kabrine girsem de, denizlerin derinliklerine dalsam da, güneş benim hayat kaynağım.
Sarp kayalar göğe uzanırken yumuşak köpüklerin sıçrattığı sular uçağın tekerleklerini yıkadı. Elimi uzatıp dalgalara değmek istedim. Kumsaldan başlayan havaalanı yeşil kırlarla çevrili. Maviye uzanan dağlar, topraktan fışkırmış baharın renkleri, düzensiz ve asi. Demeter kızı Persepone’yle kucaklaşmış.
Sicilya masum yanardağı, vahşi suçları ve unutulmuş mumyalarıyla şeytanların cenneti. Capuchin Manastırı’nın dehlizlerinde yüzlerce ölü kıyafetlere bürünmüş korkusuzca göz boşluklarından etrafı izliyorlar. Mafya; Sicilya’nın Akşam Yıldızı şövalyeleri. Bugün çizgili takım elbiseleri içinde purolarını içerken verdikleri vahşi kararlarla Akdeniz’in en büyük adasından New York’a kadar milyon dolarlık suç ortaklığını yönetirler. Dumanlı loş bir odada kucağında iri kedisiyle oturan tıknaz Sicilyalının tek bir işaretiyle yer yerinden oynar. Ses çıkmaz. Dudaklar mühürlenir. Kolay paranın tadını kan bozarken babalar ailelerine bakar. Silahlar el değiştirir.
Sicilya’nın simgesi tanrıların ateşini saklayan Etna, cyclops’un (tek gözlü canavarlar) evi. Zirvesindeki karlar ve kraterinden süzülen dumanlarıyla gökyüzüne resim çizen çocuk kadar masum. Bahar sıcağında keten elbiselerimle karlar üstünde yürüdüm. Şortlarının üstüne kar tulumu giyen gençler kızaklarıyla tepeye tırmandılar. Etna’nın sinirlendikçe üflediği kurum karları siyaha boyamıştı. Kara lav taşlarından yükselen çamlar ürperticiydi.
Palermo beklediğimden çok daha büyük bir şehir. Katedralleri, dört yol ağzında karşınıza çıkan heykelleri, Roma sütunlarının süslediği tiyatroları, İtalyan tasarımı düzenlenmiş gösterişli bahçeler ve saraylar beni etkilese de kendimi Katedralin sütunlarına şaşkınlıkla bakarken buldum. Beyaz mermer üzerine kazınmış ayette “Kulların sadece Allaha secde etmeleri” yazıyordu. Merakla içeriye girdim. Araplardan kalma mukarnaslar karşıladı beni. Bir caminin kiliseye çevrilmiş olması canımı yakarken O’nun tek bir sözü gülümsetti beni. Sicilya’da kendimden bir parça bulmuştum. Ara sokaklarda dolaşırken İtalya’nın böbürlendiği kadar zengin olmadığını gördüm. Çöplerden kâğıt ve şişe toplayan genç kızlar, ara sokağa sıkışmış yakınından bile geçmek istemeyeceğiniz ikinci el eşya pazarı, peşimden koşturan dilenciler ve ancak İstanbul’un küçük bir semtinde görebileceğiniz meyve pazarı… Oysaki şehir meydanında markalı dükkânlardan alış veriş yapan, katedrallerin arasında faytonla gezenler için bu manzaralar çok uzaktı. Otelim de bu gösterişli sokağın hemen başındaydı. Söylentilere bakılırsa Mafya’nın, aktörlerin ve politikacıların buluşma noktasında, kısacası Sicilya’nın tarihinin yazıldığı binada kalıyordum. Antika koltukları, yüksek tavanları ve geniş mermer basamaklarıyla bana Pera Palas’ı anımsattı.
İtalya’nın yaramaz çocuğu, çizmenin yok sayamadığı muhteşem güzellikteki evlatlığı. Ne Avrupalı ne de İtalyan. O bir Sicilyalı.
Cefalu’ya doğru yol alırken neden İtalyanların motosiklete düşkün olduğunu anladım. Şehirlerarası araba kullanmak ne kadar rahat olursa olsun şehir içinde karmaşaya dönüşüyordu. Şirin balıkçı köyünde lokantalar dalgaların vurduğu kayaların üzerinde. Yengeçler den biri taşlara tırmanırken balıkçının köpeği tarafından yakalandı. Ayaklarını ne kadar çırpsa da, kıskacıyla köpeğin dilini de yakalasa kendini güzel bir öğle yemeği olmaktan alıkoyamadı. Akdeniz’e yüzümü dönmüş onun nimetlerini tadarken ufukta kızıl şimşekler çakıyordu.
Hande Berra'ın Yazısı.