Pamuk Nobel`i Nasıl Aldı?
Bu sene Nobel Ekonomi Ödülü`nü ABD`den Edmund S. Phelps, Barış Ödülü`nü Bangladeşli Muhammed Yunus, Edebiyat Ödülü`nü de bizden Orhan Pamuk aldı. Nobel`de kriterlerin ne olduğunu kestirmek kolay değil. Ama Hasan Bülent Kahraman`a göre edebiyat ödülleri öyle rastgele verilmiyor: "(Nobel Edebiyat Ödülü) Batinin, Yahudi-Hıristiyan kültürü içinde cevap aradığı soruları yanıtlamayı, bir insanlık trajedisini evrensel varoluş durumu olarak sorgulayan, Tanrı düşüncesinin ağırlığını hissedip hissettiren yazarlara tevcih ettiği aslında `egzistansiyalist` bir ödül. Tanrı`yla mutlaka belli bir hesaplaşması olanların ödülü."
2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Pamuk`un da bir hesaplaşma içinde olduğu açık. Ama bunun, "egzistansiyalist" olmaktan daha ziyade (çünkü bunu yapmaya ne niyeti ne de birikimi var) medeniyetimiz, kültürümüz ve bizimle giriştiği bir hesaplaşma olduğunu söyleyebiliriz. Bu, sadece Pamuk`la ilişkili de değil. Nobel`i alan Batı dışı yazarların (örn. Mahfuz, Naipaul) hemen hepsi varoluşçu bir hesaplaşmadan daha ziyade kendi değerlerine yönelik eleştirileri nedeniyle bu ödüle layık görüldüler. Sonuçta şöyle bir hüküm yanlış kaçmaz sanırım: Nobel, ya kutsala savaş açmış Batı`nın, bu savaşını en iyi ifade edebilme konumundaki mensuplarına ya da kendi değerlerinin Batı`ya muhbirliğini yapan yerli oryantalistlere veriliyor. Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından yapılan açıklamada Pamuk`un 1,3 milyon dolarlık ödüle "kültürlerin çatışma sembolleriyle ilgili çalışmalarından dolayı layık görüldüğünün ifade edilmesi bu açıdan ilginç.
Türkçe mi kazandı?
Günlerdir Orhan Pamuk konuşuluyor. Hayatı Nişantaşı`ndan ibaret bu zatı tanımak için fazla söze gerek yok; sadece iki anekdotu hatırlamak yeterli olabilir. İlki bir İspanyol gazetesine verdiği "Ateist bir babanın ateist oğluyum" demeci, diğeri de Kar adlı romanında şehadet kavramından haberi olmadığını gösterircesine bir karaktere "Son sözünü söyle, tekbir getir! (...) Tekbir getir!" dedirtmesi. Bu sonuncusunu hatırlayınca insanın "Türkçe kazandı" diye sevinenlere üzülesi geliyor.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.