Geçen yaz Avustralyalı bir akademisyeni misafir ettik, iki sene önce Müslüman olmuş bu misafirimiz Topkapı Sarayı, Sultan Ahmet ve Süleymaniye Camisi gezisinden sonra intibalarını aktarırken şöyle bir tespitte bulundu:

-Osmanlı mirasını gördükten sonra Batı ile Arap tarzı arasında bir ara form olabileceğine inandım. Siz, hem hayat tarzı hem de din anlayışı olarak Batılılar için daha kalıcı bir örneklik sergileyebilirsiniz.

Misafirimiz aslında sert, kati ve "yap ya da yapma" tarzında matematiğe indirgenmiş bir dini anlayıştan yakınıyordu. İslam`ı bulduktan sonra hayat tarzının değişmesine razı olmuştu. Buna rağmen kendisinden talep edilen çok daha fazlasıydı. Adetlerin, geleneklerin ve mezhep taassubunun karıştığı sancılı bir değişim süreci geçirmesi beklenmişti. Buna rağmen girdiği dairede kalmayı bir şekilde başarmıştı. Yıllar sonra İstanbul`a gelip de, İslam dairesi içerisinde daha insani ve rahmet boyutu önde bir tarzın olabileceğini keşfettiğinde sevinmişti ama hüzünle karışık bir sevinçti bu. Kendisi gibi sabredemeyip, tavırlara, şahıslara ve tarzlara takılıp gidenlere dair bir hüzün...

İslam`ı bulduktan sonra, İslam dışı davranışların tesiri altında kalıp eski hayatına dönen birçok Batılı var. Bu insanlar İslam`da ne buldular da İslam oldular ve akabinde Müslümanlarda ne buldular da İslam dairesinin dışına çıktılar? Bugünlerde siyasi şartlanmaların etkisiyle farklı tarzların şaşkınlığı içine düşen mühtedilere ilişkin haberleri bu sorunun ışığı altında okuduğumuzda bir zorunluluk çok açık ve seçik bir şekilde ortaya çıkıyor. İçinde yaşadığımız, hayat bulduğumuz rahmet üslubu "küreselleşmek" zorunda. Fedakâr, diğerkam, yüreği sevgiyle dolu, hasbi Anadolu insanı, muhabbet ve aşk potasında kaynattığı dini anlayışı ile birlikte acilen agoraya çıkmalı. Agoraya yani küreselleşmenin sunduğu imkânları kullanmaya... Anadolu insanının yetişmesi, açılması, yüzleşmesi, taarruz etmesi gerekiyor. İçimize kapandıkça yardım bekleyenlerle aramızdaki uçurum derinleşiyor. Ve nice dünyalar yitip gidiyor. Bize haberimiz olmadan nice sorumluluklar yükleyerek...


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.