Suriye’de zalim Esed rejimine karşı direniş devam ediyor. Son yaşananları Halep’in Minnak Köyü imamı Muhammed Tayyar ile arkadaşımız Safa Kutlu konuştu.

Safa Kutlu

Bilindiği üzere Arap Baharı’nın yeşermesiyle, Ortadoğu dönüşü olmayan olaylara gebe kalmıştı.

Kimi uzmanlar bu süreci; dış mihrakların, emperyal güçlerin bu ülkelere yerleştirdiği diktatörleri değiştirerek Arap halklarına ‘sözde’ Müslüman bir yönetim vaadetmek suretiyle sömürge sistemlerinde yeni bir döneme geçtikleri şeklinde yorumlarken kimi uzmanlar ise süreci tamamen halkın kontrolünde, bağımsız bir özgürlük savaşı olarak yorumlamayı tercih ettiler, ediyorlar.

Bense, bilhassa Suriye’de yaşanan olaylar hakkında konuşulurken gözetilmesi gerekenin halkın ihlası ve devrime olan inançlarındaki samimiyetleri olduğuna inanıyorum. Zira ruhsuz satranç ustaları bu oyunda “Dünya’daki dengeleri sağlamak adına” piyon olarak gördükleri halkları sömürge sistemlerinin devamlılığını korumak için gözü kapalı harcasalar da unutulmamalı ki “Onlar bir tuzak kurarlar, Allah da bir tuzak kurar. Şüphesiz Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfâl-30) ...

26 Ocak 2011 de başlayan gösterilerin bir anda ülke geneline yayılmasıyla başlayan olayların ilk kıvılcımlarına bire bir şahit olan Halep’in Mınnak köyünden bir imamı ziyaret ettim. Dera’da 15 Mart günü toplu gösterilerin gerçekleşmesinin öncesinde, küçük çaplı olayların başladığı bölgede imamlık yapan Muhammed Tayyar, sürece farklı bir gözle bakmamıza vesile oldu.

Esed’in uçakları kaldırdığı Halep’teki havaalanının yakınında bir okulda 2 sene ilahiyat okuyan imam Muhammed Tayyar, ayaklanmayı başından itibaren gözlemleme fırsatı bulmuş ve görevini vesile ederek cami cami dolaşıp insanları gidişata destek vermeye davet etmiş. Bir dönem hapsedilse de hapisten kaçarak insanları Esed’in zulmü karşısında direnmek için çağırmaya devam etmiş.

Ayaklanmaların başlama sebebinin Deraa’daki bazı öğrencilerin duvarlara “Halk rejimin yıkılmasını istiyor.” benzer tarzda sloganlar yazmaları üzerine Esed’in şebbihaları tarafından yakalanıp hapse atılmaları olduğunu söyleyen Tayyar, “Onlar akıl baliğ olmamışlar diye itiraz etmemize rağmen çocukları bırakmadılar. Babaları günlerce karakol önünde yatarak çocuklarını istedi, ta ki Esed’in teyze oğlu olan Deraa İstihbarat Başkanı Atıf Necip’in ahlaksızca ‘Karılarınızı getirin, çocuklarınızı serbest bırakalım’ demesine kadar. Ne zaman ki Necip bu sözü söyledi, işte halk o zaman sarıklarını çıkarıp masanın üzerine koydu. Bu, ‘Ölene kadar buradayız, başımız vurulmadan vazgeçmeyiz!’ demekti ve böylece direniş tam olarak başlamış oldu. Öfkelenen Deraa halkı istihbarat merkezini bastı, Necip ise yakınlardaki bir askeri birliğe sığınarak canını kurtardı. Ancak arkadaşımızın on üç yaşındaki oğlu Hamza el-Hatip’in işkenceyle öldürüldüğü ve diğer çocukların da tırnaklarının söküldüğü açığa çıkınca işler çığırından çıktı. Halbuki tam da o sıralarda Esed televizyonlara gülerek, olayı çözüme kavuşturduğunu söylemişti. Halkın silahlı direnişi ilk kez burada gerçekleştirmesiyle devrim başladı, gösteriler kısa zaman içinde muhalefetin Beşşar Esed’in istifa etmesini ve hükümetin devrilmesini istediği ülke çapında bir ayaklanmaya dönüştü..” diye anlattı.

Tayyar, şu anki mücadelede ise rejimin askerlerinin meydanlarda çatışmadığını, sadece Özgür Ordu mensubu olduğu tespit edilen erkeklerin evlerine girip kadınlara tecavüz ettiğini, fırında ekmek bekleyen halkın bombalandığını dile getirdi.

Tarihin şimdi yeniden yazıldığını söyleyen İmam Muhammed Tayyar, “Tayyip Erdoğan’ı çok seviyoruz ve bizlere direnişimizde destek olduğu için dua ederek devrim sonrası Türk kardeşlerimizle burada buluşacağımız günleri bekliyoruz” dedi.

Neredeyse ikinci yılını doldurmak üzere olan devrim sürecinin halkın dinî hasasiyetlerini nasıl etkilediğini sormam üzerine asıl konuya değinildiğini eliyle işaret ederek; “Eğer direniş olmasaydı biz Allah’ı unuturduk!” dedi. Ayaklanmanın başlamasından önce Esed’in camilerde sabah namazına düzenli giden kişileri tespit edip hapse attığını, din adına hiç bir büyük sohbet yapamadıklarını ya da yapsalar bile çok gizli hareket ettiklerini anlatan imam Tayyar, “Buna bağlı olarak Suriye gençleri artık namaza gitmemeye, değerlerinden uzaklaşarak batılı bir tarzda yaşamaya başladılar. Allah sadece dilimizle söylediğimiz bir laftı. İnsana kötülük ve çirkin işler yaptırmaya yönelik bir sürü ortam oluşmuştu. Şimdi ise Allah’ı yeniden hatırladık. Camilerimiz beş vakit dolu, çocuklarımızın dinî eğitimleri yetkili kişiler tarafından verilmeye başlandı.” dedi.

Esed sonrası nasıl bir yönetim biçimi istediklerini sorduğumda; “Biz Allah’ın hükümlerine bağlı bir yönetim biçimi oluşturmanın peşindeyiz.” diyen Muhammed Tayyar bir kez daha Türkiye’nin kendilerine her anlamda destek olmasına halk olarak memnun olduklarını dile getirerek sözlerini “Bir gün kardeşlerimizle beraber kahvemizi Şam’da içeceğiz. “ diyerek bitirdi.


GENÇ'ın Yazısı.