Bu ay Merve Duman’ın ışık oyunlarını gösteren fotoğrafını değerlendirerek başlayalım. Işık nehirleri diyebileceğimiz fotoğraf güzel bir deneysel çalışma olmuş. Zaten Merve hanımın gönderdiği bütün fotoğraflar, belli bir fotoğraf becerisi olduğunu gösteren, benim de  beğendiğim çalışmalar. Gece karanlığında uzun pozlama ile elde edilmiş fotoğrafı da bu fotoğraf bilgisi ve becerisinin bir sonucu olarak  karşımızda duruyor. Farklı renklerdeki ışıkların oluşturduğu ışık dalgaları ve katları gerçekten güzel bir görsel şölen sunuyor bize.  Bu tür fotoğraflara genellikle ‘şöyle yapsaydın, şuradan çekseydin’ diye bir tavsiye ve eleştiri getirilmez. Çünkü adı üstünde deneysel çalışmalardır. Onun için bir sınır ve kısıtlama olmaması gerekir. Fotoğrafçının hayal gücü ve sabırlı çalışması güzel fotoğraflar  çekmesinin en önemli şartıdır.

. Sena Güçlü’nün  gönderdiği Ayasofya fotoğrafını değerlendiriyoruz ikinci olarak. Konu olarak çok klasik gibi görünüyor. İstanbul’a gelen herkes  Ayasofya fotoğrafı çeker diyebilirsiniz. Evet doğru, yanından geçen Ayasofya’nın fotoğrafını çekiyor. Ama çoğu birbirinin benzeri  fotoğraflar. Oysa bu fotoğraf başka bir gözle çekilmiş. Fotoğraf Sultan Ahmet Camii’nin doğu tarafında yer alan avlu kapısının içinden  çekilmiş. Yani bir yenilik var. Belki daha önce çekilmiş bir fotoğraftan da esinlenmiş olabilir. Öyleyse bile iyi bir noktadan çekilmiş. Bu  bakımdan güzel bir fotoğraf. Netlik, ışık ve konuların ele alınışı bakımdan dengeli bir fotoğraf. İnsanların akışını gösterebilmesi de iyi olmuş. Fakat fotoğrafta çok temel bir  eksiklik göze çarpıyor. Eminim ilk bakışta sizler de farketmişsinizdir. Ayasofya kapı içerisinde sola daha yakın bir yere yerleştirilmiş.  Kapının sağ tarafında daha geniş bir boşluk bırakılmış. Oysa sağ ve soldaki boşluklar eşit bırakılsaydı  çok daha homojen ve  dengeli bir fotoğraf olurmuş. Fotoğraf çekilen yer yarım adım sağ tarafa kaydırılsaymış hem kapının iki kanadı eşit oranda kareye  girermiş hem de Ayasofya göze hoş gelecek bir noktaya alınırmış.

. Yılmaz Hocaoğlu’nun Uzungöl manzarası ve camii fotoğrafı aynı bir önceki değerlendirmemizde yer alan Ayasofya fotoğrafı için söylediklerimizi hak eden bir çalışma olmuş. Farklı bir noktadan, yanlardan ağaçların kareye girdiği zengin bir  çalışma olmuş. Taktın bu ‘farklı noktadan’ fotoğraf çekme meselesine dediğiniz duyar gibiyim. Israrla üzerinde duruyoruz çünkü  ancak özgün ve kendi imzanızı taşıyan fotoğrafı ancak böyle yakalayabilirsiniz. Kimsenin görmediği ve gösteremediği ayrıntıları  ancak böylece fotoğrafınızda gösterebilirsiniz. Mesela bu fotoğrafta dikkat ettiniz mi bilmem. Caminin ön tarafında gölün içinde küçük  bir adacık ve üzerinde ağaçlar var. Belki birçoklarınız o ağaçları ilk defa görüyorsunuz. Fotoğrafta başarılı olmanın en temel  noktalarından irisi de bu ‘herkesin germediğini gösterebilmesi’dir. Bu bakımdan başarılı bir fotoğraf olmuş.

  . Zehra Bircan’ın yeşillikler arasından akıp gelen ve sonunda küçük bir şelale oluşturan fotoğrafı da güzel bir noktadan çekilmiş, genel olarak makul  bir fotoğraf. Karşıdan ve yüksek bir noktadan çekilmesi bize suyun nereden akıp geldiğini göstermesi ve çevresi hakkında yeterli  bilgi veriyor. Netlik açısında da ciddi bir sıkıntısı olmayan bir fotoğraf. Ancak bir iki noktayı hatırlatmakta fayda var. Birincisi suyun küçük şelaleden aktıktan sonra nereye döküldüğünü gösterilmesi gerekirdi. İnsan merak ediyor, acaba su nereye akıyor. Bir dereye  mi, yol kenarına mı, göle mi? Ayrıca şelalenin ne kadar yüksekliği olduğunu da ancak öyle görebiliriz. İkincisi de fotoğraf çok  pozlanmış. Yani çok aydınlık olmuş. Ağaçların canlı koyu yeşil renkleri kaybolmuş. Buna bağlı olarak su da fazla patlamış. Belki  fotoğraf birkaç metre soldan çekilebilseymiş, suyun akıp geldiği vadiyi çok yukarılara kadar görme şansımız olurmuş.


H. İbrahim Kurucan'ın Yazısı.