Bu ay yazısı AYIN YAZISI seçilenler: Seher Büşra Gürel, Mine Taşdemir ve Merve Erdoğan... Tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyor ve bekliyoruz.

Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Birkaç aydır düne dair hatıralar ile bugünü karşılaştırıp bu karşılaştırmadan kalıcı hakikatlere bir iz, bir yol bulduğun yazılar gönderiyorsun. Dün-bugün ve kalıcı hakikatler arasında kurduğun bu ilişki gayet başarılı. Anlatımın da akıcı ve rahat. Geçen ayki yazını da ‘ayın yazısı’ olmaya değer görmüştüm; aynısı bu yazın için de geçerli. Gayretle, sabırla, taş üstüne taş koyarak devam…

Mine Taşdemir`nın yazısı:

Hayallerim vardı tertemiz, pırıl pırıl… Hayatın zorluklarına dayanamayıp ışıltısını kaybeden hayallerim eskisi kadar parlak değildi; ama temizdi. Üstelik onlar güzel de kokuyordu, yeni doğmuş bebek misali…

Yumuk yumuk gözleriyle etrafında olup biteni anlamlandırmaya çalışan, minicik elleriyle insanların ilgi odağı olan bir bebek kadar masumdu hayallerim. “Oraya giderim, onu yaparım; onu alırım, bunu veririm…” gibi cümlelerle uzayıp giden yollarda, pembe odalara kapı aralayan hayallerim... Bir gün gerçekleşeceğine yürekten inandığım, günümün her ânını ziynete doyuran, hülya aleminde ‘seyyah’ diye anılmama sebep olan güzel hayallerim..

Az gittim uz gittim derken pembe odaların eşiğinde buldum kendimi. Bütün kapıların tokmağını çaldım defaatle; ama ses veren olmadı. Bekleme salonunda bekledim günlerce; ama nafile… Oraya kadar gelebilmek için ne çok çabalamıştım halbuki. Neden pembe odaların hiç birinden ‘buyur gel’ sesini işitmiyordum…

Zihnimde bu düşünceler takla atarken, yanımdan bir cenaze arabasının geçtiğini fark ettim. Bir tabut ve ardında gözü yaşlı bir grup insan… Pembe odalara neden giremediğimi sorgulamaktan bir anda vazgeçiş…

Kainatın İncisi’nin (s.a.s) mübarek dillerinden dökülen şu sözler ve gönlümde tarif edemediğim bir inşirah….

“Müminin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Üstelik bu başkasına değil, sadece mümine has bir durumdur. Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder; bu hayırdır. Hoşlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun için hayır olur.”

Hayaller üzerine inşa edilmiş, imtihan binasının bilmem kaçıncı katından seyrettim, tabut taşıyan aracın nazlı bir gelin edasıyla yavaş yavaş ilerleyişini…

Hayallerim bitlendi, tıpkı ilkokul birinci sınıfta saçlarımın bitlendiği gibi.

“Şu olursa böyle olur, bu da gelirse bu gider.” gibi bir çok cümleyle beslenen rengarenk hayallerim, siyah kostümünü giydi bir anda…

Çocukken saçımda bit var diye çok ağlayınca, büyüklerim “Bit, temiz saça gelir” sözü ile teselli ederdi beni, bir yandan ağlarken öte yandan az da olsa rahatlardım onların bu sözüyle.

Büyüklerim ne kadar da doğru söylemiş demekten alıkoyamıyorum kendimi; tertemiz, bebek kokulu hayallerimin elemle bitlendiğini görünce. Musibet yayından fırlayan, her keder okuyla günden güne yitirdiğim hayallerim, artık güzel kokmuyor; ama biliyorum ki bit saçta, üzüntü de insanda kalıcı değil. Er ya da geç her şey yoluna girecek ve benim hayallerim, rüyalarım gene bebek kadar saf, bebek kadar güzel kokulu olacak. Buna inanıyorum; çünkü:

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm.” (Bakara, 186) buyuruyor; söz verenlerin en hayırlısı…

Bu büyük müjdeye sarılarak uyuyorum geceleri… Uykunun saklambaç oynadığı gecelerde ise bir tarak alıyorum elime ve temizlemeye çalışıyorum bitlenmiş hayallerimi…


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.