Polat, Arap dünyasındaki adıyla Murat Alemdar’ın şöhreti almış yürümüş. Taksici, fırıncı, polis, asker herkesin dilinde Murat Alemdar… Nerelisiniz sorusuna verdiğimiz, Türkiyeliyiz cevabından hemen sonra konu ya Tayyip Erdoğan’a ya Murat Alemdar’a getirilir. Bu sebeple Türkler, Arap dünyasına Tayyip Erdoğan ve Polat Alemdar’la yeniden dönmüştür dersek mübalağa etmiş olmayız.

Bir şehre, bir ülkeye ilk geldiğinizde bir yabancılık yaşıyor, bazı şeyleri yadırgıyorsunuz. Ancak zamanla havasına, suyuna, insanına alışıyorsunuz. Şehrin cadde ve sokakları, camileri, çarşıları, insanların davranışları aşina gelmeye başlıyor size ve sanki oralı oluyorsunuz. Biz de Ürdün’de benzer duyguları yaşadık.

İlk geldiğimizde bunları nasıl yiyorlar dediğimiz yemekleri rahatlıkla yemeye başladık mesela. Sabahleyin ellerinde tabaklar, mahalle lokantalarından ful, hummus, felafil –bunlar nohut, bakla gibi bakliyatların ezmelerinden yapılan aparatlardır- almaya giden çocuklar görürdük. Birkaç ay sonra elimde tabaklarla kendimi bunlardan almaya giderken buldum.

Ürdün’de ve genelde Arap ülkelerinde, bunların yanı sıra, mensef, maklûbe ve kebse gibi yemekler meşhur. Tabii ki tavuğun her türlüsü en çok tüketilen yemeklerden… Zeytinyağı ve zater adını verdikleri baharat ise en çok tükettikleri gıdalar arasında. Zeytinyağı ve zater varsa Ürdünlü ve Filistinliler için iyi bir öğündür bu.

Ürdün yapı itibariyle kabilelerden oluşuyor. Ürdün krallığı kurulduğunda ortada ciddi bir şehir ve medeniyet yok. Bu mıntıkada yaşayanlar bedevi topluluklar. Amman’ın nüfusu 1920’lerde 7 bini, o günün en büyük şehri Salt’ın nüfusu 10 bini geçmiyor. Esas Filistin’de 1948 Senetü’n-Nekbe yani İsrail devletinin kuruluşu ve bundan sonra gerçekleşen büyük göçlerle birlikte Ürdün’ün ve Amman’ın çehresi değişiyor. Amman’da Filistinliler hâlâ nüfusun çoğunluğunu teşkil ediyor.

İsrail Yok, İşgal Altındaki Filistin Var!

Aslında Ürdün’ü ne Filistin’den ne de Filistin’in Yahudilerce işgalinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Topraklarının işgal edilmesi, köylerinin yakılıp yıkılması hatta haritadan silinmesi, bugün hâlâ ülkelerine özgürce girmenin mahrumiyetini yaşamaları… Evet, bütün bu acı yüreklerde sürekli taze. İnsanlar sürekli bir gün özgürce Filistin ve Kudüs’e dönebilme umutlarıyla yaşıyorlar. Bu sebeple İsrail devleti yok literatürde; orası İşgal altındaki Filistin’dir.

Sultan Abdülhamid’in aziz hatırası sürekli yadediliyor Araplar arasında. Onun Filistin’den Osmanlının borçlarının silinmesi karşılığı toprak talebinde bulunan Meşhur Siyonist Teoder Hertzel’e verdiği tokat gibi cevap, hafızlarda ebedî yerini almış: “Bu topraklar benim değil; milletimin olan bu toprakları para karşılığı asla satmam!”

Tabii ki Tayyip Erdoğan da gönüllere taht kurmuş durumda. Nereye gitseniz, kiminle konuşsanız: “Erdoğân racül mümtâz, Erdoğân zaîm muhannek” (Erdoğan mükemmel bir adam, yaman bir lider) diyor. Bu, halk arasında olduğu gibi, akademik dünyada da böyle… Başbakan Erdoğan’ın siyasi ve de özellikle ekonomik başarıları her platformda örnek olarak veriliyor. Biraz daha entelektüel seviyesi olanlar, Türkiye’nin dış politikadaki beyni olarak Ahmed Davutoğlu’nu çok yakından tanıyorlar. (Suriye’nin son uçak düşürme hadisesinden sonra, Türkiye’nin tavrı merakla beklendi. Yapılan açıklamalardan sonra insanlar açıkçası biraz sükutu hayal yaşadılar).

Türk dizilerinin -olumsuz etkileri oldukça fazla olmakla birlikte- Arap dünyasındaki şöhreti malum… En büyük şöhret ise, Vâdi’z-Ziâb (Kurtlar Vadisi)’ne ait. Polat, Arap dünyasındaki adıyla Murat Alemdar’ın şöhreti almış yürümüş. Taksici, fırıncı, polis, asker herkesin dilinde Murat Alemdar… Nerelisiniz sorusuna verdiğimiz, Türkiyeliyiz cevabından hemen sonra konu ya Tayyip Erdoğan’a ya Murat Alemdar’a getirilir. Bu sebeple Türkler, Arap dünyasına Tayyip Erdoğan ve Polat Alemdar’la yeniden dönmüştür dersek mübalağa etmiş olmayız. Türkiyeliyiz deyince insanların yüzünde beliren tebessüm ve memnuniyet hissini bilmem söylememe gerek var mı?

TRT Türkiyye: Önemli Bir Proje

TRT Türkiyye Arapça kanalı, geç kalmış bir proje olmakla beraber Türkiye açısından fevkalade bir gelişme. İngiltere, Fransa, Amerika, Rusya gibi büyük devletlerin on yıllardır Arapçada yayın yaptıkları kanalları var. Arap dünyası, -batılıların ifadesiyle Ortadoğu- stratejik ve coğrafi konumu açısından oldukça önemli… Zaten bizim binyılları aşan dini, kültürel ve sosyal bağlarımızın olduğu bir coğrafya… Bu sebeple, Türkiye’den yayın yapan Arapça bir kanalın olmaması düşünülemezdi. Başlangıçta oldukça amatör bir yapısı olan kanalın her geçen gün profesyonelleştiği gözlerden kaçmıyor. Ancak kanalda Arapça konuşan Türk entelektüellerin yok denecek kadar az olması, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.

Muhammed Mursi, Tayyip Erdoğan’dan sonra Arap dünyasının parlayan yeni yıldızı. Mısır’daki seçim sonuçları bu sebeple büyük bir ilgiyle takip edildi Ürdün’de de. Seçimleri, İhvan-ı Müslimin’in adayı Mursî’nin kazanmış olması müthiş bir heyecana sebep oldu. Mısır ve Muhammed Mursi Arapların yıllar yılı susadıkları özgürlük taleplerinin bir simgesi oldu. Sadece Mısırlılar değil, sanki bütün Araplar tarihlerinde ilk kez kendi oylarıyla bir lider çıkardılar. Bu, yıllardır çekilen işkence, zulüm ve baskılara tahammülün bir semeresidir, Allah’ın bir mükâfatıdır yorumları yapıldı ki, buna hak vermemek mümkün değildir. Zira hepimiz İhvan’ın tarihi boyunca ne kadar büyük sıkıntılara maruz kaldığını yakından biliyoruz. İşte Mursi de, bu sıkıntılara maruz kalanlardan biri. Dün onu parmaklıklar araksına koyan zalim, bu gün parmaklıklar ardında; o ise parmaklıklar ardından başkanlık koltuğuna yürüdü.

Muhammed Mursi’nin bu denli heyecana sebep olmasının bir başka sebebi ise, Filistin’in özgürlüğü konusunda oynayacağı rol beklentisi. Filistin Mursi’yle özgürlüğüne bir adım daha yaklaşmıştır, sözü bu noktada anlam kazanıyor. İnşaallah Mursi bütün bu beklentilere cevap vererek özgürlüğe susamış bu halkın umutlarını boşa çıkarmaz. Allah yardımcısı olsun.

Mute Dururken Bize Ne Petra’dan!

Ürdün’den söz edilir de Mute unutulur mu? Mute’de İslam tarihinin en acı olaylarından biri yaşanmıştır. Peygamberimizin canı ciğeri Zeyd bin Harise, en çok sevdiği amcasının oğlu Cafer bin Ebu Talip ve Abdullah bin Revaha, Rumlara karşı yapılan bu ilk savaşta birbirleri ardınca şehid olmuşlardır. Orada bu üç büyük sahabi yan yana yatıyor. Ürdün’e gidip de Mute’de onları ziyaret etmemek olmaz. Mute dururken bize ne Petra’dan diyesi geliyor insanın!

Ürdün’ün yaşayan değerlerinden de söz etmeliyim kısaca. Şuayb Arnavut 250 cildi aşan tahkik çalışmalarıyla zamanımızın ender hadis âlimlerinden biri; yaşı seksen beşin üzerinde olmasına rağmen ders vermekten bir an geri durmuyor. Arnavut Hoca, hem evini hem gönlünü hem ilmini açmış ilim taliplerine. Hoca güler yüzlü ve cömert; her yönüyle bir âlimin huzurunda bulunduğunuzu hissediyorsunuz. Hoca Türklere ayrı bir sevgi duyuyor; Osmanlı sayesinde Müslüman olduk biz, sözünü sürekli tekrar ederek tahdis-i nimette bulunuyor.

Ahmed Nevfel ve Salah el-Halidi de Ürdün’ün itibar ettiği önemli simalardan… Ürdün’e gidenler, yollarını bu hocalara düşürsünler derim.

Bu yazıyla niyetim her yönüyle Ürdün’ü anlatmak değil elbette. Ürdün’e veda ederken buradan birkaç izlenime yer vermek istedim sadece.

Selam ve dua ile…


Mesut Kaya'ın Yazısı.