"Herşeyden Biraz Mehmet Efendi"
Mehmet Efendi`nin her şeyle ilgili `biraz` bilgisi bulunmaktadır ve bu haliyle sadece, `sevilen ve müsamaha edilen` tatlı bir `insancık` olmaktan öteye gidememektedir. Çünkü `Mehmet Efendi hangi konuda güvenilir bir uzmandır?` sorusunun cevabı yoktur. Çünkü o, adı üstünde, her şeyden sadece `biraz` bilmektedir.
Dökmecizâde Mehmet Şevket Efendi`ye bu adı yabancı dostları bulmuşlardı ve aralarında onu her zaman (`hepsinden biraz` anlamında) `Un peu de tout` diye anarlardı. O, gerçekten de her şeyden biraz bilirdi...
Hazır ilaçlardan birini merak ederseniz, size hemen kimyasal karışımını anlatır; merak etmeseniz bile, gece dolaşırken, gökte parlayan yıldızları adlarıyla dikkat nazarınıza sunar; yanınızda bir köpek görse, köpeklerin bütün çeşitli türlerini, özel nitelikleriyle sayardı. Sözün kısası, astronomiden, kimyadan, ya da fizikle mekanikten çeşit çeşit bilgilerin içinde sizi boğardı.
Tarih dalında beklenmedik derinlemesine bilgileri vardı. On beşinci Louis`in bütün metreslerini yaşlarıyla sayar, Çin imparatorluk soylarını şaşırmadan söylerdi.
Sonra el işleri: Saatiniz, dikiş makineniz bozulduğunda o hemen hizmetini sunar; bir gün içinde bunları onarılmış olarak evinizde bulurdunuz. Bir kristal kâseniz dört parça oldu, ya da bir kitabınızın cildi aslından kopup ayrıldı ise telaşlanmaya gerek yok: `Her şeyden biraz Mehmet Efendi` bunları da, eki belli olmayacak biçimde yeni hale getirecektir."
Halid Ziya Uşaklıgil, çocukluk ve gençlik yıllarından başlayarak hayatının ilk kırk yılını anlattığı "Kırk Yıl"da, İzmir`de tanıdığı ilginç bir tip olan `Her şeyden biraz Mehmet Efendi`yi böyle tanıtıyor. Uşaklıgil`in, buraya hepsini almadığım satırlarından anlaşılıyor ki, Mehmet Efendi`nin her şeyle ilgili `biraz` bilgisi bulunmaktadır ve bu haliyle sadece, `sevilen ve müsamaha edilen` tatlı bir `insancık` olmaktan öteye gidememektedir. Çünkü `Mehmet Efendi hangi konuda güvenilir bir uzmandır?` sorusunun cevabı yoktur. Çünkü o, adı üstünde, her şeyden sadece `biraz` bilmektedir.
* * *
Eski âlimlerimizin hemen her konuda uzman oldukları söylenir. Hem İslâmî ilimler, hem tıp, hem felsefe, hem edebiyat, hem tarih... Günümüz şartlarında aynı şahısta bir araya gelmesi çok zor olan birçok ilim dalı, aynı şahısta toplanmıştır. Acaba onlar da `her şeyden biraz` mı idiler?
Hem evet, hem hayır.
Evet. Çünkü bıraktıkları eserlerden anlaşıldığı kadarıyla, her branşı, kendi çağlarındaki aktüel meselelerin gerektirdiği kadar incelemişler. Gazalî`nin ele aldığı felsefî meseleler, bugün için çok yüzeysel ve temel kalıyor. Ama kendi çağında, bu işi en derinlemesine inceleyen Gazalî idi.
Aynı zamanda da hayır. Çünkü birçok meselenin özüne temas etmeyi başarmışlar. Bugün ciltleri dolduran araştırmaların sonuçlarını birkaç sayfada özetlemişler. Öyle şeyler söylemişler ki, bugünün en kapsamlı eserlerinde bile başlıca referans oluyor fikirleri.
Elleri dert görmesin, eserleri bizim için gurur kaynağı ama bugün onların yöntemiyle çalışmak bizi bir yere götürecek değil. Gayretlerinden ibret almak, bıraktıklarıyla `el- âleme` karşı övünmek, bir de `onlar nerde, biz nerdeyiz?` edebiyatları yapmak dışında pratik bir faydalanma mümkün olamıyor artık. Çünkü branşlaşmanın esas olduğu bir çağdayız.
Çağımızda, hele de Türkiye gibi herkesin her şeyden anladığı bir ülkede yaşıyorsak, hızla `Her şeyden biraz Mehmet Efendi`liğe doğru gidiyoruz. Etraf, açılan her mevzuda mutlaka bir fikri olan, ama hiçbir konuda derinlemesine bilgi sahibi olmayan, olamayan tiplerle dolu.
Bizim durumumuz ne?
Çağımızda, hele de Türkiye gibi herkesin her şeyden anladığı bir ülkede yaşıyorsak, hızla `Her şeyden biraz Mehmet Efendi`liğe doğru gidiyoruz. Etraf, açılan her mevzuda mutlaka bir fikri olan, ama hiçbir konuda derinlemesine bilgi sahibi olmayan, olamayan tiplerle dolu.
Din mi konuşuluyor?
"Bence.." diye başlanır söze. Dînî bilgisi `Kur`ân`daki hadisler` seviyesinde olan insanlar, bir de bakarsınız ki esiyor, gürlüyor, yağıyorlar da ortalığı seller götürüyor. Bu kulaklar, "Valla ben Allah`ın yerinde olsam bir kitap daha gönderirim. Kur`an eskidi bayağı!" diyenleri işitmiştir!
Konu siyaset mi?
İsrail-Filistin çatışmasından başlanır, serbest piyasa ekonomisinden geçilerek, enflasyondan çıkılır.. Hep aynı sözle başlar konuşmalar: "Bence.. Bana göre.. Ben olsam.." Aslında kimsenin olacağı yoktur ve herkes de bunu bal gibi bilmektedir ama, atıp tutmak baldan tatlı gelir nedense.
Peki, hiçbir konuda yorum yapmayalım mı? Köşesinin ismi bile bu meselede çok şey söyleyen biri olarak, elbette böyle düşünmüyorum. Ama belki kendimize bazı sınırlar çizebilir, tutarlı olmak adına, bazı yasaklar koyabiliriz bol ‘bence’li yorumlarımıza.
İnsan sonuçta kendi kurduğu dünyada yaşıyor ya, ben de günümüzün ürkütücü bilgi bombardımanına karşı kendi kurduğum kalede yaşıyorum.
Kalemin üç burcu var:
Birincisi, İslamî ilimlerde derinleşmek. İslâmî ilimler deyince korkmasın gözlerimiz. Bir mü`mine, Rabbi ile doğrudan ilişki kurmasında yardımcı olacak yeterlilikte bir Kur`ân bilgisinden, bir İslâm kültüründen bahsediyorum. Okuduğumuz bir kitapta geçenlerin hadis mi, ayet mi olduğunu ayırt etmeye başlasak yeter. Arkası gelir zaten. Yoksa allâme- i cihân olalım diyen yok. Buna imkân da yok. Belki gerek de yok..
İkincisi, siyasî şuurun diri olması. Komplo teorisine indirgenmiş ilgilerden, ya da Amerikan internet sitelerinden araklanarak ülkemizde `derin araştırma mahsûlü` gibi sunulan naylon kitaplardan bahsetmiyorum. Kastettiğim şuurun ana başlıkları var: Tarih bilinci, coğrafya bilinci, kültür bilinci, politik bilinç gibi... Düzenli ve yoğunlaştırılmış okumalar, azim, sebat... Kasaba kahvesi gevezeliği düzeyinden kurtulmak, söylemek istediğim.
Ve üçüncüsü, hangi meslek dalını seçmişsek, o dalda en iyisi olmak için çalışmak. Lise yıllarımın unutulmaz tarih öğretmeni Emin Özlen beyin bir sözü kulaklarımdan hiç gitmez: "En iyi siz olmalısınız. Çöpçü bile olsanız, en iyisi..."
* * *
Hiçbir konuda ehil olmayan, söylediklerine sadece şöyle bakılıp geçilen, her şeyden biraz bilen ama hiçbir konuyu tamamen bilmeyen bir insana dönüşmemek için tutunduğum bu üç esasın ayrıntılarının neler olduğu ve uygulamaya nasıl geçirilebileceği konusunu da, bundan sonraki yazıda konuşalım.
Taha Kılınç'ın Yazısı.