Sema Maraşlı, 1969 yılında Kahramanmaraş’ta doğar. İmam Hatip Lisesi’ni dışarıdan bitirir, özel bir üniversitede “davranış bilimleri” eğitimi alır. Hayatının bir döneminde Düzce’de Kur’an kursu öğretmenliği yapan Maraşlı, 1999 depremini yaşadıktan sonra yazar olmaya karar verir. Gençlerin evliliği, mevcut evliliklerin daha huzurlu olması, günümüzde iyice tahrif edilen kadın-erkek rolü tasarımının aslına uygun olarak yeniden inşası, eşlerin birbirini daha iyi anlaması, evlilik okullarının kurulması gibi konulara kafa yormakta ve bu meseleler üzerine eserler vermektedir. “Bana Bir Masal Anlat, Kulak Aşık Olurmuş Gözden Evvel” ve “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” isimli kitaplar, eserlerinden bazılarıdır. Şimdilerde il il dolaşıp konferanslar vermekte ve cocukaile.net sitesi üzerinden okurlarına hitap etmektedir. Köşe yazılarından birinde “Kadınlığın bütün edasını, sedasını, nezaketini kaybettirdiler. Eşit olacaksınız, güçlü olacaksınız diye kadınları erkeklerle acımasız bir yarışa sürüklediler” diyen Sema Maraşlı ile, gençlerin aşk ve evlilik meselesi üzerine söyleştik.

Hayatında birçok sorumluluk almasına rağmen konu evliliğe gelince bazı gençler “olgun değilim” gerekçesini ortaya atıyor. Olgunlaşmanın standart bir zamanı, evlenmenin uygun bir yaşı var mı? Kişi, evliliği sağlıklı bir şekilde yürütecek bir duruma gelip gelmediğini nasıl anlayabilir?

Olgunlaşmanın standart bir zamanı yoktur. Bu herkes için değişir. Nasıl bir ailede büyüdüğümüz çok önemli ve büyürken bize hayatımızın sorumluluğunun ne kadarı verilmiş, ne kadarı ailemiz tarafından götürülmüş, ne kadar başkalarını düşünmek öğretilmiş, bunlar çok önemli. Bütün işi ailesi tarafından görülen, bebek muamelesi yapılan birinin evlilik sorumluluğu alması biraz zordur. Bu yüzden evlenmenin yaşı da herkese göre değişir. Yalnız kişi yaşı olgunlaştıkça evliliğe hazır hale gelmez. Otuzunda hazır olan on sekizinde de hazırdır zaten. Evliliğe zihnen bir hazırlık gerekir.

Kişi sağlıklı bir evlilik yürütüp yürütemeyeceğini başka birinin daha sorumluluğunu almaya hazır olup olmadığı sorularını kendine sorarak anlayabilir. Evliliğe günümüz gençleri «Beni mutlu edecek kişiyi bulmalıyım.» diye bakıyor. Bu sağlıklı bir bakış açısı değil. Mutluluğu başka birinin üzerine bırakmak hem karşındaki kişi için büyük bir yüktür hem kendi açısından evlilikte üzerine düşen vazifeleri ihmal etmek demektir. Eş adayı seçerken “Bu kişi beni mutlu edebilir mi?” diye beklenti ile evlenmek yerine «Ben onu mutlu edebilir miyim? Onun ve evliliğin sorumluluklarını almaya hazır mıyım?» sorularını sormak lazım.

Evlenirken hangi kriterlere dikkat edilmeli? Bu bağlamda Efendimiz’in “siz eş seçerken salih olanı tercih ediniz” ibaresini nasıl anlamalıyız? Karşımızdaki kişinin fiziksel ve duygusal özelliklerini, zevklerinin bizimle uyuşmasını dikkate almamamız, “gözümüzün dışarıda kalmasına» neden olur mu?

Peygamber Efendimiz dindar olanı, salih olanı tercih edin derken sizin için önem arz edecek diğer şeyleri görmezden gelin demek istememiştir. İlk bakılacak olanı dindarlığı. Tabii burada dindarlık deyince ne anlamamız gerektiği de önemli. Dindarlığın ölçüsü olarak sadece namaz, abdest, oruç gibi ibadetleri alıyorsak bu eksik bir ölçüdür. İbadetler güzel ahlakla birlikte değerlidir, anlamlıdır. Allah Rasûlü’ne üç kez takva nedir diye soruluyor, Efendimiz üçünde de kalbini gösteriyor. Biz takva deyince ne kadar ibadet ettiğine bakıyoruz. Bu sebepten salih olan kişi ibadetlerini güzel ahlakla tamamlayan kişidir. Kişinin eşi ile fiziksel ve duygusal özelliklerinin, zevklerinin uyuşması elbette güzel olur. Başka bir kavimden bir hanımla görmeden evlilik kararı alan bir sahabiye Peygamberimiz «Git onu gör...» buyuruyor. Kişinin eşini beğenmesi sevmesi de önemli. 

Bir tarafta mümin kızlar birlikteliklerinden mutlu olacakları, dindar, kibar ve güçlü bir aile reisinin hayalini kuruyorlar. Diğer tarafta mümin erkekler evlerine huzur verecek, ruhlarını dinlendirecek, dinlerini tamamlayacak bir hanımefendinin hayatına girmesini bekliyorlar. Neden bu kadar çok yalnız insan varken, hâlâ herkes yalnız? Problem yolların kesişmemesinde mi, nerde? 

Yolların kesişmemesi etmenlerden biri. Görücü usulü ortadan kalktı, büyük şehirlerde kimse kimseyi tanımaz oldu. İnternet tanışmaları pek güvenli değil.

Bunun yanında fikirlerin uyuşmasına rağmen şartların uyuşmaması gençlerin bekar kalmasına sebep oluyor. Söz, nişan, düğün, dayalı döşeli kocaman bir ev derken evlenmek orta halli kişiler için hayal olmaya başladı.

Evlilik süreci ve merasimleri maddi yönden erkeklerin belini büküyor. Bin liralarca borç altına girmek durumunda kalıyorlar. Diğer yandan kızlar da “hayatımda bir kere olacak” düşüncesiyle masrafları haklı görüyor ve talep ediyorlar. Evin döşenmesi, âdetlerin uygulanması ve diğer konularda, ortak noktayı nasıl bulunmalı?
 
Bu konuda genç kız ve ailesi çok önemli. Bizim toplumumuz el için yaşayan bir toplum. Pek çok eşya el gün ne der diyerek alınıyor, aldırılıyor. Düğün öncesi alınacaklar meselesi sadece maddi zarar değil, öyle olsa yine iyi. Bir şekilde borçlanılıp ödenebilir fakat bu eşya meselesi yüzünden öncelikle iki tarafın ailelere birbirlerine düşman oluyor. Yıllarca bu konuların dedikodusu yapılıyor, aileler evlatlarını olumsuz etkiliyor. Karı koca arasında da daha ilk günlerden başlayarak «senin ailen bunu yaptı» tatsızlıkları, kırgınlıkları yaşanıyor. Eşyalar, takılar mutluluk getirmediği gibi pek çok evliliğin daha başlangıç merhalesinde zarar görmesine sebep oluyor. Gençler bilinçli olmalı ve evliliği kolaylaştıracak adımlar atmalılar. Genç kızlar ailelerine güzellikle eşya konusunda fazla bir şey istemediklerini anlatmalılar.
 
Geciktirilmiş evliliğin, bireysel psikoloji ve toplumsal psikoloji açısından sonuçları nelerdir? 
 
Allah kadın ve erkeği birbirine sağlam bağlarla bağlamış. Allah Resûlü eşi olmayan kadın ve erkeği çok zengin de olsa «miskin» olarak tanımlıyor. Yani bekar insan zengin de olsa çok fakir. Kişi eşiyle tamamlanır, zenginleşir. İki cins de tek başına eksiktir. Bu eksiklik ergenlikten sonra kendini hissettirmeye başlar. Evlilik geciktiğinde de kişinin ruh sağlığı olumsuz etkilenir. Toplum psikolojisi açısından en önemli meselemiz zinanın yaygınlaşmasıdır. Bu da dinimiz ve dünyamız için büyük bir tehlikedir. 
 
Evlenmeye karar verirken mantık ve sevgi dengesi nasıl kurulmalı? Ahlâki ve insani olarak çok nitelikli olmasına rağmen, “biz” olarak düşünemediğimiz insanlar olabiliyor. Bu “elektrik alma” meselesi gerçekten önemsenmesi gereken bir şey mi, yoksa zihnimizde kurguladığımız bir inanç mı? 

Elektrik alma dediğimiz enerji uyuşması aslında. Bedenlerimiz bizi taşıyan kalıplardır. Esas olan ruh ve onu oluşturan enerjilerimizdir. Enerjilerimizi de duygu ve düşüncelerimiz oluşturur. Enerjilerimizin uyuştuğu insanları severiz. Biriyle ilk karşılaşıldığında ilk sekiz saniye iki ruhun iki enerjinin karşılaştığı ilk saniyeler karşımızdakine ne hissediyorsak en doğru bilgiyi verirmiş. İlk gördüğümüzde hoşlandık, beğendik mi yoksa bir iticilik hissettik mi bunlar doğru değerlendirildiğinde doğru karar vermemizi kolaylaştırır. 

Kişi yaşı olgunlaştıkça evliliğe hazır hale gelmez. Otuzunda hazır olan on sekizinde de hazırdır zaten. Evliliğe zihnen bir hazırlık gerekir.

Aile kurarken, ister istemez toplumsal kodlamaların tesirinde kalınıyor. Özellikle erkek ilk kez evleniyorsa, karşısındaki insanın daha önce evlenmemiş olması şartını muhakkak arıyor. Bunun yanı sıra “kızın erkekten büyük olması veya önce kızın sevgisini ifade etmesi sorun olur” şeklinde bir algı var. Hangi konularda ve ne derece toplumu dikkate almalıyız? Neler söylemek istersiniz? 

Toplumun ne dediğinden daha önemlisi aileler ne diyor? Bir boşanmış biri bekar ya da kadın erkekten daha büyük gibi alışılmış olanın dışında bir evlilik olduğunda ailelerin ne kadar kabul ettiği ne kadar itiraz ettiğini dikkate almak gerek. Çevreniz evliliğinizi onaylamıyorsa da biraz konuşur sonra susar kabullenirler fakat aileniz onaylamıyorsa uzun yıllar tatsızlık yaşamayı göze almanız gerekebilir. Ayrıca başta kabul ettiğiniz bazı şeyler aileniz tarafından sürekli eleştiri konusu olursa bir süre sonra siz de yaptıklarınızı sorgulamaya ve hata ettiğinize inanmaya başlayabilirsiniz. Ya da ailenizle aranız bozulabilir. Bu yüzden iyi düşünülmesi gereken bir mevzudur. 

Farklı dünya görüşüne sahip bir kişiyle evlenme durumu söz konusuysa hangi konular kriter kabul edilmeli? Çünkü bir kısmı sonradan (kadın için) örtünme, (erkek için) namaza başlama veya içkiyi bırakma gibi davranışlar sergileyebiliyorlar. Bu konuda nasıl davranılmalı? 

Olabilecek her durum başta açık açık konuşulmalı. Namaz kılan biri namaz kılmayan biriyle evlenirken bu konuyu konuşmalı. Genellikle kılan taraf diğeri için evlenince namazını benimle kılar diye düşünerek karar veriyor ve eşi namazını kılmazsa üzülüyor ya da baskı yapıyor. Ya da eşinin tesettürlü olmasını arzu eden bir erkek açık bir hanımla evleniyorsa bu konular yine önceden konuşulmalı. Zanlarla temennilerle kurulan evlilik pek sağlam olmaz.

Henüz evlenmemiş veya evlenip boşanmış; aldatılma, şiddet, ağır hakâretler vb. gibi deneyimler yaşadığından ötürü “yitirilmiş güven duygusu”na sahip ve artık “hayatının kadını/adamı” ile karşılaşacağına inanamayan insanlara neler söylemek istersiniz? 

Hayatı sadece kendi yaşadıklarımız üzerinden değerlendirmememiz gerekir. “Ben kötü bir evlilik yaptım, evlilik hayatı kötü ya da erkekler aldatır.” gibi genellemeler çok yanlıştır. Aynı zamanda iyi olan pek çok insana suizan beslemek demektir ve bu da kalbimizi bozar. İmtihan dünyasındayız. Geçmişte yaşadığım zorluklar geride kalacak güzel günler gelecek diye ümit etmeliyiz. Rabbimiz “Ben kulumun zannı üzereyim.” buyuruyor. Biz kul olarak her zaman ümitvar olmalıyız.

Ayrıca hayatının adamını ya da kadınını beklemek de yanlış. Çünkü orada mükemmel birini bekleme durumu vardır. Mükemmel insan yoktur. Mükemmeli beklemek bekar kalmaya sebep olur. Ya da mükemmeli buldum zannedip evlendikten sonra onun hatalarını görmek kişiyi mutsuz eder. Hatalarımıza rağmen birbirimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. 

Hatalı evlilik yapmış ve boşanmış kişilere “sen fırsatını kaçırdın” şeklinde yaklaşılıyor. Evlilik üzerine söz söyleyen yazarlar arasında, belki de tek siz dulların evliliği konusunu dillendiriyorsunuz. Hatalı evlilik yapıp boşanmış insanlara ve yakınlarına neler söylersiniz?

Maalesef ki günümüzde boşanma çok fazla. Kimseye “Sen fırsatı kaçırdın” deme hakkımız yok. Boşanan insan öncelikle evliliğin bitmesinde kendi hataları oldu mu ona bakmalı. Çünkü genellikle kendi hatalarımızı görmüyoruz ama eşin hatalarını görüyoruz. Kişi kendi hatalarını görmezse ya evlilik düşmanı olur ya da yeni bir evlilik yaparsa aynı hataları yeniden yapar.

Boşanmış insanların yakınları da onların evlenmesinin önünde engel olacaklarına yardımcı olsunlar. Bir mümine yakışan kınamak değil, hataları örtmek, iyilik yapmak, yuva kurmak isteyene yardımcı olmaktır. Öncelikli görev akrabaya düşer. Çünkü kişiyi en iyi akrabası bilir ve onun nasıl biriyle mutlu olacağını yakınları daha iyi görebilir. Ona uygun birini araştırması, bulması yardımcı olması gerekir.


Abdullah Yalnız'ın Yazısı.