Sultanahmet Camii civarında son bir senedir sessiz sedasız bir tebliğ faaliyeti yürüyor. Bu tarihi mekana gelen turistlere kendi dillerinde İslam anlatılıyor, sordukları sorular cevaplandırılıyor. Kültürlerarası İletişim Merkezi tarafından yürütülen ve Cahiliye’deki Ukaz Panayırı’nı andıran bu faaliyetin öncülerinden Doç. Dr. Süleyman Derin ile konuştuk.

DOÇ. DR. SÜLEYMAN DERİN KİMDİR?

1968 Kütahya doğumlu. Lisans ve Yüksek Lisans’ı Marmara İlahiyat’ta tamamladı. Doktorasını 1995-2000 yılları arasında İngiltere’de Leeds Üniversitesi’nde yaptı. Tebliğ işlerinin temelini oradaki camilerde imamlık ve müezzinlik yaptığı dönemde kazandı. 2000 yılından beri Marmara İlahiyat’ta Tasavvuf alanında doçent olarak hocalık yapıyor. Kültürler Arası İletişim Merkezi’nin öncülerinden, danışmanlarından biri.

Kültürlerarası İletişim Merkezi ne gibi faaliyetlerde bulunuyor?

Sultanahmet Camisi’ne yazın yaklaşık 35.000 kişi geliyor. Bu insanların çoğu İslam’la ilgili hiçbir söz ve kelam duymadan sadece mekanı görüp geri dönüyorlar. Bunların içerisinde çok iyi niyetli, İslam’ı gerçekten merak eden kimseler de olabiliyor. Biz önce bir araştırma yaptık; turistlere soru sorduk, İslam’ı öğrenmek ister misiniz diye. Müthiş bir taleple karşılaştık, tabii ki isteriz, çok güzel olur dediler. Bunun üzerine, Sultanahmet Camisi’nin yanında yer alan Sıbyan Mektebi’nde faaliyetlerimize başladık. Üç yıldır, öğle ve ikindi vakitlerinde turistleri ağırlıyoruz bu mekanda. Gönüllü gençler camiyi ziyarete gelen turistlerin yanına gidiyor, broşür dağıtıyor ve onları mekanımıza davet ediyor, İslam’ı öğrenmek isteyenler buyursun diyor. Aynen Peygamber Efendimiz’in Ukaz Panayırı’nda insanları İslam’a davet etmesi gibi, bizler de yabancı ülkelerden gelen insanlara bir çağrı yapıyoruz, buyrun gelin, dinleyin diyoruz.

Sivil bir inisiyatif yani?

Evet, aynen öyle. Bizim burada amacımız dil bilen, İslamî altyapısı olan arkadaşları böyle bir güzelliğe gönüllü olarak katılmalarını teşvik etmek, hem onları geliştirmek hem de turistlerin istifadesini sağlamak. İslam’la ilgili temiz ve sağlam bilgi vermek istiyoruz yabancı ülkeden gelen misafirlere. Ve meraklıları da İslam’a davet etmeyi amaçlıyoruz.

Her gün oluyor mu bu çalışma?

Evet her gün oluyor fakat öğle ve ikindi namazında olmak kaydıyla. Çünkü o sırada cami turistlere kapanıyor, biz de o fırsatı değerlendirmiş oluyoruz.

Soru cevap faslı oluyor mu?

Evet, önce bir genel bilgi veriyoruz. Daha sonra meraklı olanlar soru soruyor, onlara cevap veriyoruz. Çoğu zaman tasavvufla ilgili bilgi isteniyor, bu gibi konularda da özel konferans verebiliyoruz.

Kimler yapıyor bu sunumları ya da konferansları?

Bu işin eğitimini almış, yurt dışından gelen 8-10 tane arkadaşımız var, onlar hazırlıyor. İngilizceleri çok iyi. Ya da Avrupa doğumlu olan ve ülkemizde Uluslararası İlahiyat’ta okuyan gençlerimiz var, altyapıları sağlam. Onlara eğitim veriyoruz, onlar da sunum yapabiliyor.

Sadece İngilizce olarak mı hazırlıyorsunuz?

Evet, şu anda sadece İngilizce olarak hazırlanıyor. Fakat ileride mekan bulabilirsek Fransızca ve Almanca düşünüyoruz. Gönüllümüz çok fakat lojistik sıkıntımız var. Tarihi mekanlarda yer bulmak zor.

Camiler etrafında faaliyet göstermek istemenizin özel bir sebebi var mı?

Batı’da dini mevzuları konuşmak, kilise dışında bir yerde olursa garip karşılanır, tabu hâline gelmiştir, yanlış bir şeymiş gibi algılanır, sizi fanatik sanabilirler. Çarşı ve benzeri bir yerde dinden anlatmaya kalkarsanız sizden korkarlar. Sadece dini mekanlarda yani klise ve cami gibi yerlerde insanlar dini konuşmaya hazır hâldedir. O nedenle de camileri tercih ediyoruz.

Gerçekten de çok önemli bir iş yapıyorsunuz, takdir etmemek imkansız…

Şunu da söyleyeyim, bu da girsin kayıtlara: Biz Müslümanlar bu tebliğ işini çok fazla ihmal ettik. Allah-u Teâla Kur’an’ı Kerim’in üçte birinde kudretiyle ilgili, yaratılış harikalarıyla ilgili mesajlar veriyor insanlara. Müthiş bir ikna gayreti var önümüzde. Kafire ayrı, münafığa ayrı, Müslümana ayrı.. Gelin iman edin diyor Rabbimiz.

Misyonerler milyar dolarlar harcıyorlar, çok yüksek rakamlı paralar harcıyorlar. Pek çok büyük şirket misyonerlere muazzam destek veriyor. Geçtiğimiz yüzyılın başında Afrika’nın yüzde 80’i Müslümanken, şimdi yarıdan fazlası Hristiyan oldu. Bizlerde maalesef güzel ahlaklı olalım bilinci var fakat İslam’ı anlatalım bilinci yok, derdi yok yeterince. Milyonlarca turist ülkemize geliyor sene içinde. Bunların ne kadarı İslam’ı yakından tanıyor, bu konuda güzel bir bilgi alıyor? Bu insanlara İslam’ı anlatmak gibi bir derdimiz, bir sorumluluğumuz yok mu? Bu soruyu soruyorum bu memleketin entelektüellerine, iş adamlarına, halkına, herkese. Gerçekten de çok büyük bir vebal altındayız..

Bir zamanlar Türkiye’de İslam’ı yaşamak zor olduğu için, bırakın tebliğ yapmayı, insanlar İslam’ı kendileri doğru düzgün yaşayamıyordu. Şimdi belli bir özgürlük ortamı var fakat bu fırsatları tam değerlendiremiyoruz. Ülkemize gelen insanlar sadece tarihi eserler görüp gidiyor. Halbuki tebliğ bir farz-ı kifayedir ve bunu yapabilen insanlar çok çok çok az. Bazı cemaatler sadece Müslümanlara yapıyor. Gayri Müslimlere tebliğ faaliyeti neredeyse yok gibi. Bunun metodlarını bilmiyoruz, bu konuda kafa yormamışız fazla.

Gönlümüzden geçen şu; İstanbul’daki bütün tarihi camileri bu şekilde ihya etmek istiyoruz. Çünkü çoğu zaman, buraya gelen turistlere bir kısım kötü niyetli insanlar da yaklaşabiliyor. Ve onlar İslam hakkında da yanlış, taraflı, korkutucu ve ideolojik bilgiler verebiliyorlar. Bu ise algıların darmadağın olması demek, beyinlerde bir şartlanma meydana getirmek demek. Biz buna engel olmaya çalışıyoruz. Yani biz turist rehberliği yapmıyoruz, onları temiz ve sağlıklı bir İslam bilgisiyle donatmaya çabalıyoruz.

Bu süreç içerisinde yaşanan ibretlik hatıralar var mı?

Biz orada turistlerin içine bir tohum atıyoruz. O tohumlar nasıl bir fideye dönüşür kestirmek zor. Lakin bizzat müftülüğe götürdüğümüz ve şehadetine şahit olduğumuz kimseler de mevcut. Bu gibi insanlar için biz son nokta vazifesi görüyoruz; yani İslam hakkında iyice dolmuşlar zaten, birikimleri var, sadece adını koymak kalmış. Buna vesile olduğumuz çok oluyor. Bir ara, Kanada’dan bir polis şefi geldi, terör dairesi müdürüymüş. Biz ona İslam’ı anlatınca kartını veriyor ve şöyle diyor: “Bunları dinlemek çok hoşuma gitti, İslam’la ilgili algım ve ufkum değişti!” Bizim vazifemiz Firavun bile gelse camiye, ona İslam’ı anlatmak. Geçenlerde Madonna gelmişti, arkadaşlarımız onun da yanına yaklaşıp İslam’ı anlatmaya çalıştılar. Biz kimseyi hor ya da küçük göremeyiz.

Size destek vermek isteyenlere nasıl bir çağrınız olur?

Dil bilen, kültürlü arkadaşlarımıza burada çok güzel bir hizmet kapısı var. Onlara birebir görev veriyoruz. Dil bilip İslami kültürü az olan arkadaşlara broşür dağıtmak gibi, merkezimize davet etmek gibi vazifeler veriyoruz. Yakında bir de sergi açacağız, sergide de görev alacak arkadaşlara ihtiyacımız var. Bunun dışında, maddi olarak derneğimize katkıda bulunabilirler. Turistlere hediyeler veriyoruz, ikramda bulunuyoruz, Ramazan ayında iftar veriyoruz. Lojistik ihtiyaçlarımız oluyor yani. Farz-ı kifaye olan tebliğ meselesi ihmal edildiği için bugün, Ümmet-i Muhammed’in bir sorumluluğudur bu konu. Zekatta da özel bir yeri vardır. İlgilenenler detaylı bilgileri sitemizden alabilirler: www.kim.org.tr


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.