Sedat Coşkun / Genç Haber Merkezi

2013 yılını teneffüs ediyoruz. Suriye’de korkunç bir kıyım ve kıyam var. Dünyada dengeler kaygan bir zeminde. Yine ezber bozulmuyor. Dünya Müslümanları, ezilen ve horlanan tarafta. Küresel ve global güçlerden medet umanlar, umdukları medetten ümidini kestiler. Taasubi Mezhepçilik ve Meşrepçilik, kardeşlik stratejilerini belirliyor. Aklımız ve duygularımız, dumura uğramış durumda. Bir o kadarda, bireyci ve lakaytız.

İşte tam bu atmosferde, kapımızı Mevlid kandili çalarsa, kendimizi nasıl hissederiz? Anlayacağınız Mevlid kandili bizi hiç de hoş olmayan bir ortamda yakaladı. Adeta suçüstü…

Suriye’de binlerce çocuk ve masum kadının katledildiği bir ortamda, annesinin boğazını kesip öldüren bir gencin bulunduğu toplumda, hırs, açgözlülük ve biriktirme hırsının tavan yaptığı bir durumda, ruhsal kaosların kıskacında kıvranırken bir Mevlid kandilini nasıl anlamalı ve nasıl yaşamalıyız?

Öncelikle, bu sorunun cevabını vermeliyiz… Şunu açıkça belirtmeliyiz ki; Peygamberimizin doğumunu kutlamak, bir erdem değil, bu doğum gününü sembol kabul ederek, kişinin, Peygamberi kendi hayatına doğurma çabası bir erdemlilik göstergesidir. Biliyoruz ki; Peygamberimizin hayatında ve sahabe döneminde böyle doğum günü merasimleri uygulanmadı. Böyle bir şey de emredilmedi. 

1500 sene öncesini gündeme taşırken, belirli amaçları ve hedefleri göz önüne almalıyız. Peygamberimizi tarihsel bir şahsiyet olarak değil, onun Peygamberlik maksadını, onunla beraber gelen mesajı, onun eğitim ve öğretim metodunu, siyasal, sosyal, ekonomik ve en önemlisi ahlaki devrimlerini, nasıl günümüze taşırım sorusunun kaygısını sinemizde hissetmeliyiz. Yoksa arabesk ve romantik bir düşünce alt yapısından beslenen, gerçeklikten uzak bir Peygamber tasavvuru ile yapılan Mevlid uygulaması, arzu edilen seviyeyi yakalamamıza tam hizmet etmeyebilir. Dolayısıyla Eğer Kur’ani çerçevede Peygamberimizi okursak, açıkça görülecek ki; peygamber arkasından ağıt yakılan bir şahsiyet değil, arkasından, taşıdığı mesaj yaşatılan kutlu bir elçidir.

Herkes hayatına bir baksın. Ve şunu desin: İnandığım peygamber, benim hayatıma ne kadar dokunmuş. O kutlu nebi, ümmetine aitken ben peygamberime ne kadar aitim? Hayatımın yüzde kaçı Peygamber tarafından kuşatılmış? İşte bu sorular mevlid kandilinin aydınlığında, ölümünüze kadar oluşacak bir Peygamber bilincinin anahtarı olabilir. Rabbimiz ne güzel buyuruyor: Gerçek şu ki, Allah`ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah`ı çokça ananlar için, Allah`ın peygamberinde, güzel örnekler vardır.(Ahzap,21)

Yani Peygamberi Peygamber yapan, onun taşıdığı vahiy ve onun pratiği olan, örneklik dediğimiz sünnet. Çevremizde bulunan, en yakın ortaöğretim kurumlarına bir gidelim. Orada bir gözlem yapalım. Mümkünse çıkış saatlerine denk getirelim gözlemimizi. Liseli erkek öğrencilerin ellerinde sigara olduğunu göreceksiniz. Genç kızlarımızın elinde de göreceksiniz belki de. Akabininde, erkeklerin saç şekillerinin hangi dizi oyuncusuna benzediğini tefekkür edin. Kızlarımızın ağzındaki iffetsiz sözlerin, acaba hangi facebook paylaşımından alındığını düşünün. Erkek öğrencilerin ellerind ki futbol bahis kuponlarının, ne manaya geldiğini sorgulayın. Sonra öğretmenlere bir göz atın. Kayıtsız ve aldırışsız bir tavırla etrafı seyrettiklerini göreceksiniz. Onlarda ‘’kıl beşi al maaşı moduna’’ girmişler.

İşte öğrenciler sahabeyi, öğretmenler peygamberi örnek almazsa, düştüğümüz toplumsal hezeyan, buralara kadar gelecektir haliyle. Akşam eve geldiğinde güzel bir söze muhtaç olan karısını, tartaklayan ve ona şiddet uygulayan adam, Mevlid kandilinden sonra bu hal ve tavırlarını devam ettirirse sizce Peygamberin doğumunu idrak etmiş olur mu? ‘’Aranızda bulunanların en hayırlısı kadınlarına en iyi davrananızdır’’ diyen, ayrıca hanımına ‘’pembe gülüm’’ diye hitap eden bir Peygamber, bu adamın, hayatına doğmuş mudur sizce?

Mevlit kandilinde, telefonunda kayıtlı bulunan arkadaşlarına toplu mesaj gönderen kişiye de söyleyeceklerim var: Tavsiyemdir ki insanlara toplu mesaj atmak yerine, onları birer birere aramak daha güzel ve samimi davranıştır. Şunu da unutmayın ki, attığınız uzun mesajları kimse okumuyor.

Suriye’de gerçekleşen hadiselere karşı, bir damla gözyaşıyla bile karşılık veremeyen kişinin, kalbinde Peygamber merhameti bulunacağını nasıl zannedersiniz? Peygamberin merhameti kitaplarda. Gözlerde ve gönüllerde değil. İşte bu merhameti Kur’an şöyle vurguluyor: Size içinizden, sıkıntıya düşmeniz kendisine ağır gelen, size oldukça düşkün, mü`minlere karşı şefkatli ve merhametli olan bir Peygamber gelmiştir. (Tevbe, 128)

Onun merhameti ve şefkatine bir mümin edasıyla sarılmalı, onun doğum gününü fırsat bilip, karanlıklarımızı aydınlıklarla değiştirmeliyiz.

Arif Nihat Asya, Naat’ında ‘’Daha dünyaya gelmeden müminlerin vardı’’ diyor. Şimdi peygamberimiz dünyada değil. Şimdi kaç mümin kaldık o dünyada değilken. İşte peygamberimizi Mevlid kandili vesilesiyle, tekrar kendi hayatımıza ve dünyamıza doğurmanın, vakti gelmedi mi sizce?


GENÇ'ın Yazısı.