Derinliği Anlamak İçin Boy Vermek Gerekir
Her şeyin rakamlara, akla, mantığa menfaate vurulduğu bir dünyada ahlakî sorumluluktan, kemal arayışından bahseden münevver bir dışişleri bakanı tam da ülkenin ihtiyacı değil midir?
Ahmet Davutoğlu ile yaklaşık 12 yıl önce tanıştım. Yeni çıkardığımız amatör bir dergi için Bilim Sanat Vakfı’na röportaja gitmiştim. İyi sorular sorup, harika cevaplar aldığımı hatırlıyorum. Daha sonraları birkaç kez daha görüşme imkânımız oldu, seminerlerine katıldım. Davutoğlu’nun, usûl ve muhteva bakımından büyük bir birikimin ürünü olan “Stratejik Derinlik” kitabı, Nisan 2001 yılında yayınlandığında büyük ses getirmişti. Allah kendisine düşüncelerini ve yazdıklarını bizzat görme, deneme ve test etme nimeti verdi, Dışişleri Bakanı oldu. Son günlerde bakanın dışişleri politikasını beğenmeyip eleştirenler ağız birliği etmişçesine “Stratejik Derinlik” kitabına saldırıyor. Kitabın adından müstehzi ve hakarete varan başlıklar atılıyor. Birçoğunun kitabın sadece kapağını gördüğüne eminim. Oysa sadece üç sayfalık önsözde ortaya konulan anlayıştan bile yeni bir kitap yazılabilir. Davutoğlu, zihniyet ile strateji arasındaki ilişkiyi, coğrafi verilere dayalı mekân algılaması ile tarih bilincine dayalı zaman algılamasının kesişim alanında görüyor. Farklı toplumların, dolayısıyla farklı insanların, farklı stratejik bakış açılarına sahip olmaları, bu mekân ve zaman boyutlarına dayanan farklı dünya algılamalarının ürünüdür. Stratejik zihniyet, bir varoluş iddiasına dayanmadıkça edilgenlikten kurtulabilmek mümkün değildir. Her şeyin rakamlara, akla, mantığa menfaate vurulduğu bir dünyada ahlakî sorumluluktan, kemal arayışından bahseden münevver bir dışişleri bakanı tam da ülkenin ihtiyacı değil midir? Davutoğlu, dinamik süreçten geçen bir toplumun bireyinin, içinde yaşadığı toplumla ilgili stratejik analizler yapmasını, hızla akan ve debisi yüksek bir nehrin içinde seyrederken, o nehirle ilgili tespitler yapmaya benzetiyor. İncelemekte olduğunuz nehrin içinde siz de akmaktasınızdır. Nehrin dışına çıkarak baktığınızda, sizinle birlikte akan zerreciklerin ruhuna ve kaderine yabancılaşarak ahlakî kayıtsızlık içinde sıradan bir gözlemci durumuna düşersiniz; nehrin akıntısına kendinizi bırakarak sürüklendiğinizde de hem varolan gerçekliği hakkıyla anlayamaz hem de bu gerçeklikle ilgili kendi iradenizi oluşturacak tarihe ağırlık koyamazsınız. Stratejik Derinlik kitabının en azından “Kavramsal ve Tarihî Çerçeve” başlıklı birinci kısmını, kafa patlatarak okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Ali Can'ın Yazısı.