Hakk’ın ve doğrunun tezatında bulunan her şeye ama her şeye karşı dininin ve îmanının gereği olarak muhalefetini esirgemeyen, karşılaştığı her bir bâtıl unsuru, kendisine yakışır bir dirayet, disiplin ve kararlılıkla reddetmeye meyyal bir duruşun insanı olmalı..

Bir duruşu olmalı insanın…

Evvelâ Rabb’inin huzurunda, kibirliye karşı kibrin haricinde, yeryüzünde tevâzû ile yürüyen, boynu göğsüne eğik, yüzünde daimi bir tebessüm, dudaklarında zikir fısıltıları ve gözlerinde silinmez bir dert, koyup gitmez bir endişe ile bir duruşu olmalı..

Âlemin içinden geçerken, hâli ile etrafını aydınlatan, şuh kahkahaların sesini kısan, öfkelinin öfkesini dindiren, biçimsizi biçimlendiren, ölçüsüze ölçü veren, çocukları sevindirip, garipleri ümitlendiren bir duruşu olmalı…

Söz söylerken kullandığı kelimeleri îtinâ ile seçip, muhatabının en anlayacağı lisanı kullanan ve karşısındaki konuşuyorken, kelimelerin tükendiği en son noktaya kadar dikkat ve rikkatini onun üzerine odaklayarak, dinleyişiyle de ibret olan bir duruşu olmalı insanın..

Hayatın içerisindeki her bir anında, ortamında bulunduğu insanlar arasında daimi bir uzlaşı ve hâle rızâ üzere davranışları benimseyen, gözüne ve gönlüne hoş görünmeyen her durumda ortaya koyduğu tavrı asla çirkinleştirmeden, hoşnutsuzluğunu, karşısındakilere olgunluğuyla aktarabilen bir yapısı, böyle hoş davranışları olmalı..

Tavır denilen şeyin dayatma olmadığının bilinciyle hareket edip, insanların düşüncelerine sonsuz bir saygı ile yaklaşımda bulunarak, gerektiği yerde, gerektiği kadar konuşup, kısa ve öz ifadelerle maksadına kolayca erişebilen bir birikimi olmalı..

Sevgisini sarf ederken, Hakk’ın yolundan asla sapmadan, mâsivâ ve bâtılı, karşısına çıktığı her bir anda elinin tersiyle itip, Rabb’ine teslim olmuş bir şuurun müdâvimi olmalı..

Gündelik heveslerle, dünyanın her bir köşesini zaptetmiş ve insanlığı dünyanın debdebesi içerisinde mahsur bırakan her türlü iş, amel, fiiliyat, malzeme ve hareketten kendisini uzak tutan, yalnızca Allah’ın sevdiği, kabul edeceği, emir ve tavsiye ettiği işlere yönelen bir hayat tarzı olmalı..

Bununla beraber, toplumdan el çekmeden, kendisini Hakk’tan berî tutmayacak her ortamda varlığını hissettirip, sâfiyane duygu, tutum ve davranışlarla ömrünü, insanlığın, hatta, yeri geldiğinde diğer canlıların hizmetine adamış bir gönül insanı olmalı..

Bir duruşu olmalı insanın.. Bir vakarı, bir kararlılığı olmalı.

Hakk’ın ve doğrunun tezatında bulunan her şeye ama her şeye karşı dininin ve îmanının gereği olarak muhalefetini esirgemeyen, karşılaştığı her bir bâtıl unsuru, kendisine yakışır bir dirayet, disiplin ve kararlılıkla reddetmeye meyyal bir duruşun insanı olmalı..

Üslubunun titizliği, derli toplu cümleleri, sakin tavırları ve karşısındakini rencide etmeyecek hâl ve davranışlarıyla, imanına mugâyir her hususu, çok güçlü bir şekilde ortama fark ettiren, doğruyu, en müsait anında ortaya cesurca koymaktan çekinmeyen bir dirayetli kişiliğin sahibi olmalı..

Herkesi kendisine göre daha âlim, fazilet sahibi ve erdemli; kendisini de herkesten daha az bilgili, günahkâr ve affa muhtaç bilme ahlâkında, nabzını yoklamadığı ortam, kişi ve davranışlara yönelik ânî hareketlerde bulunmayan, evvelâ dinlemesini bilip, sonra dinlenmeyi arzulayan bir kişiliğin sahibi olmalı…

Sadaka niyetiyle etrafına saçıp durduğu tebessümünü, yeri geldiğinde Hak ve hakikatin doğruluğunu ortaya koyma niyetiyle vakur bakışlara devredebilen, mümkün olduğu kadar söz ile, bilgi ile, his ile dünyayı sarıp sarmalamış yanlış ve sapkınlıklara karşı koyacak bir cesaret timsali kişiliğin sahibi olmalı..

Bütün bu erdem, fazilet, tevazu, kararlılık, disiplin ve vakur duruşun beslediği o güzel ahlâkın içerisinde, kalbinde, bâtıla karşı bir de buğzu olmalı insanın..

Sevgi azığından harcarken, neyi, nereye, nasıl harcadığını iyi hesap etmeli.. Kalbiyle neleri es geçtiğinin farkında olmalı. Allah’ın onay vermeyeceği her şeyi ama her şeyi kalbine düşman bilmedikçe, rahat etmeyen bir ruh hâlinde olmalı.

Şöyle bir söz işittim de pek ağır geldi: “Buğz, imandandır. Buğzu olmayanın, imanı ne durumdadır?”

Sen de, ben de, biz de, hepimiz, doğduğumuz anda üç günü geçmiş şu dört günlük dünya hayatında, kalbimizin buğz haznesinin gereken harcamalarını ihmâl etmemek durumundayız.

Zira bizi Hakk’a ve O’nun rızasına taşıyacak kutlu bir amel, evvelâ kalpteki muhabbet ve O’na ters gelene muhalefet hissiyle başlar.


Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.