Gündemin içerisinde kaybolmak kadar büyük tehlike yok. Tehlikeden sakınmanın tek yolu kendimize ait bir öz gündeme sahip olmaktır. Öz gündem de ne ki? Öz gündem, bu dünyada neden bulunduğumuza dair bir derdin her iş ve yönelişimize yön vermesi ile ortaya çıkan gündemdir. Bu gündemi öz kılan, Allah’ın bizi hangi murat ile yarattığına dair o varoluş kaygısının yanı sıra şu önemli sorudur: Asya steplerinden kopup geldiğimiz bu topraklarda ne arıyor ve neyin müdafaasını yürütüyoruz?

Bizi tarif eden bir müdafaa var. Biz o müdafaanın çocuklarıyız. Bir şeyleri savunuyor olmamız, bir hat üzerinde ayak dirediğimiz anlamına gelmiyor. Biz müdafaamızı bir hat üzerinde değil tüm küre sathında yürütüyoruz. Savunduklarımız bizim sımsıkı yapıştığımız, hepimizi Mehmet, Ali, Ayşe, Fatma kılan, yani biz, yani milletimiz, yani kendimiz, yani özümüz kılan değerlerdir. Bunlar istinat noktalarımızdır. Bunları kaybettiğimiz anda kendimizi kaybederiz. Bunları kaybedenlerin cisimleri de, isimleri de, özleri de zamanla değişir. Onlar bizden birileri gibidirler ama bizden habersiz yaşarlar, çünkü durdukları yeri unutmuş, bu yüzden sürüklenip aramızdan ayrılmışlardır. Onlar önce kendilerinde, sonra çocuklarında ve nihayet torunlarında “evrenselleşmiş”, yani küresel köyün ortalama bir mensubu haline gelmiş, kendilerini ve evlatlarını günde beş defa yüzümüzü döndüğümüz kıblemiz ile değil, başka kıbleler ile tarif eder hale gelmiş, işte tam da bu yüzden sıradanlaşmış, sürüye karışmışlardır. Evrenselleşenler, dışımızdaki dünyanın vatandaşı olanlar bizim âlemşümul iddiamızla alakası kalmayanlardır. Biz ne olduğumuzu unutmak istemeyenler, bunu ancak öz gündemimizi koruyarak başarabiliriz. O yüzden ismimizi, kıyafetimizi, görüntümüzü hep önemsememiz kadar tabii bir şey olamaz. Bizim kitabımız, peygamberimiz, ezanımız, camimiz, başörtümüz, sakalımız önemlidir. Bizim bütün bunların şekillendirmesi ile ortaya çıkan hayat tarzımız özellikle çok önemlidir. O bize hayattan ne anladığımızı, bu hayattan nasıl başka bir hayata gittiğimizi, o yüzden bu hayatta nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyen bir duruş biçimidir. Biz kendimizi hayat tarzımız ile tarif ederiz. O hayat tarzı dün bu topraklara Allah’ın adını yüceltmek için gelen ecdadımızın hayat tarzıdır. O hayat tarzının torunlarımızın da hayat tarzı olmasını istiyorsak neyin kaygısını güttüğümüzü, neyin mücadelesini verdiğimizi, neye üzülüp neye sevindiğimizi iyi düşünmemiz gerekiyor. Yoksa dedelerimize ve babalarımıza yabancılaşmak, çoluk çocuğumuzu başka dünyalara ve hayat tarzlarına kaptırmak işten bile değildir.

***

Ocak’ta GENÇ yine kıpır kıpırdı. Üsküdar İHL ve Kartal Anadolu İHL’de şölenlerimiz oldu. Şölenler ebedi gençlik avazını cümle âleme saldığımız fırsatlar oluyor. Biz bir heyecan ile gidiyoruz şüphesiz, ancak salonlarda o heyecanın öz kardeşi bir coşku bulduk mu o buluşmanın tadından yenmez bir hale geldiğini görüyoruz. İki güzide okulumuzda yaptığımız şölenler bu anlamda adrese teslim ebedi gençlik çağrıları oldu; emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

Hediye kitaplarımız büyük oranda yerlerine ulaştı. Umarım beğendiniz. Şimdi Umre hediyemiz için kolları sıvama zamanı. Haydi, “Peygamber Efendimizden 365 Örnek Davranış” kitabından seçtiğiniz 50 davranışı bize gencdergisi.com veya posta yolu ile gönderin, bir yakınınız ya da sevdiğinizle umreye gitme fırsatı kazanın.

Bir sonraki sayıda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olunuz.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.