Huzur Evdedir
Gençlik bâkî bir sermaye değil, onun kıymetini en çok huzurevlerinde anlayabiliriz şeklinde düz mantık ürettim belki de doğru bir tespit buna yazımızın sonunda sizler karar vereceksiniz.
Yollara düşünce, alıyor bir düşünce. Çok uzun zaman önce gitmiştim huzurevlerine, ama şimdi ilk kez merkeze uzak bir ilçedeki huzurevine gitmeye karar verdim. Gençlik baki bir sermaye değil, onun kıymetini en çok huzurevlerinde anlayabiliriz şeklinde düz mantık ürettim belki de doğru bir tespit buna yazımızın sonunda sizler karar vereceksiniz.
Huzurevi Müdürü babacan bir adam, böyle yerlere böyle idarecilerin konulmuş olması hoşuma gidiyor. Suratsız, devletin soğuk yüzünü gösteren tipler buralarda olmamalı. Müdür Bey’in bu yazıya konu olacak kadar hatırlı bir kahvesini içerken yanına ihtiyar bir adam geliyor, peşinden genç birisi de odaya giriyor. Müdür Bey ihtiyar adamın konusuna hâkim.
-Amca sana o kadar yalvardım. “Çıkma şu huzurevinden, oğlun da olsa evladında olsa çıkma, izin vereyim izinli git, bir ay yanında kal, muamelesi nasıl, bakıyor mu ediyor mu ona göre karar ver” dedim dinlemedin. O da seni kandırmak için “Baba bugüne kadar maddi durumum yoktu sana bakacak gücüm de yoktu mecbur kaldım seni buralara yollar mıydım ben hiç imkanım olsa, ama şimdi öyle değil görüyorsun iyi bir ev tuttum araba da aldım, böyle giderse kendi evime bile çıkarız, gel buradan çıkalım vallahi de billahi de sana gül gibi bakarım, hem ben senin hanımının emaneti değil miyim, anam öldükten sonra sana bakması gereken ben değil miyim?” sözlerini dedi. Sen de hemen gerçek sandın. Bu çocuk seni istese bile karısı seni ister mi? Sana bakar mı? Şimdiki zaman gelinleri eski gelinler gibi mi? Beni hiç dinlemedin.
-Haklısın Müdürüm, amma ne yapayım evlat dedim, belki akıllanmıştır gerçekten dedim, inandım onun yalanlarına, seni dinlemedim, çektim gittim. İlk günler bana gül gibi baktılar gerçekten. Torun sevgisini bile tattım. Oğlancığı bir görsen öyle tatlı ki. Sonra “Baba bu oğlan büyüyor sünnet ettirsek mi?” dediler. Ben de ‘‘tabi münasip büyüyünce zor olur” dedim. “E baba paramız yeterli yok şöyle anlı şanlı bir düğün yapsaydık güzel olmaz mıydı?” “Oğlum tabi güzel olur bizim köydeki arsayı satalım yaparız istediğiniz gibi düğün yaparız” der demez oğlum tapu, mapu, satış, emlakçı işlerine dadandı her gün onlarla ilgili haberler verdi. En son bir gün “Gel bir imzan var arsayı çok iyi paraya satıyoruz “dedi. Ben mutluydum hesabını bile sormadım. Gittim imzayı attım. Sonra oğlan parayı alınca hali tavrı birden değişti. Geçmişte anasıyla yaşadığımız kavgaları, benim onu sık sık dövdüğümü vesaire anlatır oldu. Önce ses çıkarmadım baktım galiz küfürler ederek konuşuyor “sünneti ne zaman yapacağız torunuma” diye sordum konu değişsin diye. “Şimdi sünnet yapamayız hava kar kış ben o parayla buradan bir ev alayım diye düşündüm 2+1” dedi. İyi dedim. Ertesi gün benim yanımda toruna fiske vurdu sonra “bu daha ne, şu deden beni kemerle döverdi” dedi. Oysa ben hiç kemerle memerle dövmemiştim. “Yok oğlum iftira etme ne kemeri “dedim. Sonra üzerime yürüdü kemerini çekti ve bana vurmaya başladı gücüm yetmedi karşılık veremedim. Beni sille tokat sokağa attı. Ayazda kalacak yer bulamadım camiye sığındım. Şu yanımdaki o mahallenin imamıdır. Sahip çıktı sağolsun iki gün baktı ama tabi bizimki onun yanında kaldığımı duyunca bu adamcağızın da huzurunu kaçırdı ben de buraya döneyim dedim.
- Amca sen döneceğim dedin iyi güzel de buranın kapasitesi 90 kişi. Şuan buna rağmen 95 kişi kalıyor ve dahası 6-7 tane daha başvuru var. Ben şimdi seni nasıl geri alayım? Bu mümkün mü?
-Müdürüm ne yapayım sokakta mı kalayım?
-Merkez huzurevine niye gitmiyorsun?
-Orada buranın havası yok burası dağ ve orman havası ciğerlerime de iyi geliyor şehirde öksürük tuttu beni yine kan kustum. Zaten gelin iki gün minder batırdım diye etmediğini komadı.
- İyi de amcam ben seni alsam başıma da dert almış olacağım. Sen söyle imam kardeş bu mümkün mü? Başka kalacak bir yer bulamaz mısınız?
Bunu dediği anda ihtiyar adam ağlamaya başladı, gözleri kan çanağı oldu.
Ben daha fazla dayanamadım. Müdür Bey’den izin istedim, dışarı çıktım. Ne yapabilirim diye düşündüm. Yapabileceklerimin hepsi birkaç günlük çözümlerdi. Kalıcı bir çözüm bulsunlar diye dua ettim. Ve bu ibretlik hadiseyi sizlere ilettim…
Sami Yaylalı'ın Yazısı.