"Vakur" Ne Kelime?
Evet, vakur ne kelime? Kelime yapısı bizi ilgilendirmiyor şimdilik, hangi dilden olduğu da önemli değil: Hayatımızdaki karşılığı ne? En son ne zaman vakur bir insan gördük mesela? En son ne zaman vakar kelimesini duyduk? Yoksa prestij kavramı mı aldı onun yerini?
izim evde en çok oynanan oyun “ne kelime” oyunudur. Sanırım, aynı zamanda bu oyun Osmanlı döneminde çocukların, gençlerin ve hatta yetişkinlerin oldukça çok oynadıkları ve sevdikleri bir oyundu. Medreselerde Arapça eğitimine kelimelerden (sarf) başlanırdı. Kelime yapılarını öğrenmeye başlayan bir talebeye arkadaşları, hocaları; yemek yerken, yürürken, muhabbetin ortasında aniden “…. ne kelime” diye sorarlardı. Örneğin “mücellit ne kelime” diye sorulmuşsa, bu sarf okuyan talebe için “kelime hangi babtan gelmiş, kaynağı ve manası nedir” anlamına gelir.
Talebe, kelimenin fiyakasına bakıp, “cilt” kelimesinden türemiş olduğunu “ciltleyici” manasına geldiğini bulması gerekir. Kelimelerden cümlelerin yapısına (nahiv) geçmiş bir talebe için ise işler daha karışık: cümledeki o kelimenin iraptan mahallini bulması gerekiyor ki böylelikle kelimeye cümledeki doğru anlamı verebilsin. Bu kısımlar zevkli elbette, ama yıllar geçip talip ilimde ilerledikçe iş zorlaşmaya başlıyordu, olay gelip felsefeye dayanıyordu. Sadece bir kelimenin açıklaması bile sayfalar dolusu metne, haftalar boyunca süren bir ders maratonuna dönüşebiliyordu.
Hayır, elbette korkmanıza gerek yok. Bu iş oldukça zevklidir ve görüldüğü gibi dünyanın eğitirken en çok eğlendiren oyunudur. Elbette yetişkinler bu metodu oyun olsun diye kullanmazlardı, ama keyif verici olması talebelerin eğitiminde hatırı sayılır derecede faydalıydı. İşi talip açısından eğlenceli hâle getirmekte mahir olan atalarımız çocukların kelime dağarcığını geliştirmek için yüzlerce kelimeyi beyit hâline getirerek şarkı gibi okunup ezberlenebilen Subha-i Sıbyan diye bir kitap telif etmişler mesela. Bu kitaptan parmaklarımızın isimlerini ezberlememize yardımcı olacak eğlenceli bir beyit iktibas edelim: “Nedir hınsır keçi parmak, yanı bınsır, yanı vusta. Şahadet parmağı sebbabe, ibham oldu başparmak.”
Kelimelerin ve cümlelerin yapısından kurtulup kemale erme yolunda ilerleyen talebe (ki artık ona hoca diyebiliriz) kavramların görünmeyen anlamlarıyla uğraşmak zorunda kalıyordu. Buna da belagat diyoruz. Edebiyatsever talebelerin bayıldığı, diğer talebeler için ölümcül olan bu derste kendisinden en çok bahsedilen şahıs sevgili Leyla abladır. Evet, Leyla abla, şu Mecnun’un Leyla’sı… “Şair bu cümlede sevdiğinin ismini yazım kurallarına aykırı olarak üç kere kullanmış, nedir bunun hikmeti?” diye bir soru karşısında terleyen kişiye ise belagat talebesi diyoruz.
Edebiyat sevmeyen talebelerin Leyla ablaya gıcık olmaları boşuna değil. Tabii bu işin şakası, aslında mesele gayet ciddi… Belagat Kuran’ı Kerim’i anlamak için önemli bir ilimdir. Çünkü bir yazım durumunun, bir hâlin, bir kelimenin onlarca farklı manası olabilir. Doğru manayı bulamazsanız cümleyi yanlış anlarsınız ve mesele eğer Kuran’ı Kerim ise bu yanlış anlama ciddi sonuçlar doğurabilir. Günümüzde, modern Türk şiirinde unutulan bir şey olsa da aslında her şiirin bir (modern) belagati olduğunu söyleyebiliriz.
Niyetim tüm bunları anlatmak değildi aslında, mesele lezzetli olunca uzadı gitti. Niyetim sadece bir kelime sormaktı, bir kavram. “Vakur ne kelime” diyecektim sadece. Evet, vakur ne kelime? Kelime yapısı bizi ilgilendirmiyor şimdilik, hangi dilden olduğu da önemli değil: Hayatımızdaki karşılığı ne? En son ne zaman vakur bir insan gördük mesela? En son ne zaman vakar kelimesini duyduk? Yoksa prestij kavramı mı aldı onun yerini? Prestijli iş, prestijli adam, prestijli mekan…
Artık bize bir şey ifade etmiyorsa kavram, hayatımızda nasıl yer alabilir, nasıl var olabilir? Kavramlar elbette önemlidir, çünkü her kavram bir sınıflandırmadır, bir bütüne karşılık gelirler. Öyle bir kavramımız yoksa öyle bir durumun hayatımızda yeri de yoktur. Bir mesele için gerekli kavramımız yoksa o meseleyi anlamak da mümkün olmaz. İşin kötüsü zihnimizdeki boşluklara zararlı ve çarpık kavramlar yerleşmeye başlar, vakar bir anlam ifade etmediğinde prestijli olmanın büyüsüne kapılabiliriz.
Etkin olmanın prestijle ölçüldüğü çağımızdan, gerçek ve manevi etkinliğin vakarla ölçüldüğü eski zamanlara doğru bir keşf-i kadim… Bu arada “kadim” ne kelime?
Abdullah Kibritçi 'ın Yazısı.