Ömer Öztürk / Genç Haber Merkezi

Çağdaş hikâyeciliğimizin bayraktarı Ömer Seyfettin, insanımızı pek güzel tahlil etmiş. Diyor ki: “Türk halkı belki âlim değildir ama muhakkak ariftir.

”Âlim diye okumuş, belli bir tahsil vetiresinden geçmiş, mektepli, ecdadımızın deyimiyle mürekkep, yâni Rabbi Yessir (Allah Kolaylaştırsın) yazısını yalamış adama derler. Marifet erbabı, yâni arif dediğimiz mübarek ise kalbî gözü açılmış (ki ruhçular bunu üçüncü göz diye de telâkki ederler) okuması-yazması ya gayet kıt yahut hiç olmayan kimsedir ki, evliyaullah en ziyâde bunlar arasından çıkar; arifler arifi, kutbu-l arifin (ariflerin yücesi) unvanını alır ve bu unvan aynı zamanda marifetin en yüce makamını temsil eder.

Hepimiz pek iyi biliriz ki, Peygamberimiz (S.A.V.) Kutbu-l Arifin, daha doğrusu, Kutbu-l Arifin`in reisidir. Okumaklığı ve yazmaklığı olmamasına rağmen, El Âlim tarafından Kendisine, marifet ilmi en cömert surette bahşedilmiş, O’na gelen vahiyler Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i meydana getirmiştir. Ve nasıl ki, O’na tarif yani bir şey öğretmek icap etmezse, ariflere de bir şey öğretmeye çalışmak nafile gayret olacaktır. Asırlardan âdeta süzüle süzüle bugüne erişen enfes atasözlerimizden biridir “Arife tarif gerekmez.”

Ne kadar ilginçtir ki, yazarlık hayatım müddetince, yayıncı olsun-yazar olsun-sanatçı olsun-her ne olursa olsun, böyle mucizevî ariflere çok tesadüf etmişimdir. Onlar hiçbir şekilde eğitim almadıkları, mektep-medrese görmedikleri halde, mükemmel eserler ortaya koymuşlar, kendi kendilerini yetiştirmişlerdi. Onları sadece oto-didakt (kendi, kendini yetiştiren) deyimiyle tanımlamak yeterli olacak mıdır acaba? Hiç sanmam.

Ariflerin bol olduğu memleketimizde, okumuş cahil, veya mektepli cahil vb. deyimler alabildiğine uydurulmuştur.

Birinci Dünya Savaşı yılları… Merhum Ömer Seyfettin, bir gün öğretmen olarak vazifeli bulunduğu okulun öğretmenler odasında bir sohbete iştirak ediyor. Hocalardan biri, “Havadisi işittiniz mi,” diyor, “Avusturya bize vagonlar dolusu şeker yollayacakmış.

”Herkeste türlü türlü, türlü salatası türünden yorumlar. Gerçeği, en mühim gerçeği, hayatı boyunca, ihtimal, eline defter-kitap almamış hademe ifşa ediyor: “Avusturya bu kıtlıkta şeker bulsa kendi yer. Yem borusudur bunlar. Yemeyin.” Bunun üzerine Ömer Seyfettin atılıyor: “Ben size hep demem mi, halkımız ‘âlim değil ama ariftir’ diye”.

Günlük hayatın içinde şöyle bir dolaşın. Böyle ne çok arife rastlayacaksınız. Ve belki yıllarca okul yollarını aşındırmanıza rağmen çözemediğiniz hakikatleri bu kimselerden şıp diye öğrenecek, hayatın sırrına dahi ereceksiniz.

Saf, masum çocuklar da kendi âlemlerinde birer arif modelidirler. Eskiler "Çocuktan al haberi” diye boş yere buyurmamışlardır.


GENÇ'ın Yazısı.