Roman Okumak Gereksiz mi?
-Ben romanı gereksiz görüyorum. Yani yüzlerce bilgi içeren kitap varken, araştırmalar, incelemeler varken roman da ne oluyor? Ha duygu mu? Duyguyu da şiirlerden ve öykülerden keşfedebiliyorum. Ne gerek var roman gibi uzun soluklu yazılara?
-Öyle değil işte… Romanın apayrı bir gücü var. Neyi mi var? Apayrı işte…
-Ya hu ne gücü? Saf bilgiden daha güçlü ne olabilir?
-Bilgi ne ki? Doğru ifade ile verilmemiş bilgi neye yarar? Alıcıya nasıl ulaşır?
-Ulaşır işte. Hem bilgiyi herkes kaldıramaz. O yüzden herkes alıcısı olamaz. Herkesin ihtiyacı da yoktur zaten.
-Haklısın, herkesin bilgiye ihtiyacı yoktur lakin herkesin hissetmeye ihtiyacı var…
-Ona da gerek yok bence. Yani bir taş ustasının ince bir kalbe ne diye ihtiyacı olsun ki?
-Öyle değil. Bu bir ihtiyaç… Sen dâhil herkesin yaşamak için duyduğu bir ihtiyaç. Daha önce varlığını keşfetmediği hatta belki keşfedemeyeceği için ona ihtiyacı olmadığı söylenemez. Şöyle ki; toplumuz biz. Toplumun vicdana ihtiyacı var. Ortak bir vicdan ve şahsi vicdan… Ortak vicdan, toplu hareketlere, toplumun yönelişlerine yön vermesi için. Şahsi vicdan ise onurlu, şerefli bir hayat sürebilmesi ve kendisinden sonrakilere temiz bir miras bırakabilmesi için.
-Bunlar geçmişte kaldı. Devir artık ekonomi devri. Artık hisseden adam para etmiyor bilmek lazım, öğrenmek lazım, keşfetmek lazım.
-Bırak bu maddeciliği. Dünya değişti, haklısın fakat dünyaya unuttuğu değerleri hatırlatmak lazım. Bu da ancak romanla olur. Evet, bilmek, öğrenmek, keşfetmek lazım fakat yalnızca Dünya’nın hikmetini değil, kendinin, insanın hikmetini ve insanlığın varlığını, sebebini, insan olmak mülahazasıyla sırtımıza yüklenenleri de keşfetmek lazım. İnsanın umdeleri olması lazım… Hedefsiz bir keşif, neye yarar ki?
-Peki, bunun romanla ne alakası var?
-Romancı, gözlemcidir. İyi bir romancı fevkalade bir gözlemcidir. Toplumu, insanı gözler. İnsanlığı gözler. Yani insanı tanır, ihtiyaçlarını bilir. Eğer onları yazabilirse, insana insanlığını anlatabilecek en iyi yolu keşfetmiş olur.
-İyi de başa döndük yine. Şiir ve öykü ve hatta edebiyatın diğer türleri de aynı işlevi görmüyor mu?
-Haklısın, onlar da insana manayı anlatır. Lakin edebiyatın her türü bir parçayı doldurur. Misalen iki saatlik bir tiyatro gösterisinde izleyiciye duyguyu romanda olduğu kadar ayrıntılı aktaramayabilirsin. Ya da şiirde ve öyküde… Roman, ayrıntıların üslubudur. Hayat gibi, ayrıntılardan müteşekkildir. Diğer türlere nazaran daha hayatın içindedir.
-Bilmiyorum. Anlamıyorum. Bana hâlâ gereksiz geliyor…
-Aslında bir tedavi yöntemidir roman. Toplum, umdelerini unuttukça hastalanır. İşte romancı, bu hastalığı gözlemler ve kendince reçeteler yazar. Roman, reçetelerin ismidir.
-Hâlâ ve hâlâ anlamıyorum… Hâlâ gereksiz…
Mehmet Emin Gül'ın Yazısı.