Sene Çıkar İzi Kalır
2010 takvimlerde bitti. Ancak içinde yaşadıklarımızın etkileri devam ediyor. Tesirleri bittiğinde bile; içinde yaşadıklarımızdan çıkaracağımız ders ve tecrübeler, bu yılın bize hediye ettiği kıymetli armağanlar olarak, değerlerini hep koruyacaklar. Artık gelenek hâline getirdiğimiz bu mini almanak da her sene; sayfa doldurma amaçlı faydasız bir nostalji olarak değil, bir yıllık kıymetli bir hayat tecrübesinin matbu ifadesi olmayı umarak hazırlanıyor.
Hazıra Şuur Dayanmazmış
12 Ocak 2010
Haiti Depremi
Haiti’de gereçekleşen 7,0 büyüklüğündeki depremde 200.000’den fazla kişi öldü, 300.000’den fazla kişi yaralandı. İnsanlık Haiti’ye yardım için harekete geçti. Ancak bu tip olaylarda âlicenaplığını her zaman cömertçe sergileyen Türkiye’den, bu sefer; sadece 1 milyon dolar yardım gitti Haiti’ye. Sebep galiba; Haitilileri pek kendimizden görmememizdi. Evet, din paydasında kardeş olduğumuz Filistin’deki, Pakistan’daki, Endonezya’daki, Malezya’daki kardeşlerimize; yaptığımız yardımlar takdire şayandı. Ancak; insaniyet paydasında kardeş olduğumuz Haitilileri doğrusu bu kadar az önemsememiz, Osmanlı’dan miras aldığımız insaniyet şuurunun azaldığının bir göstergesi. Eee… Hazıra dağ dayanmazmış, söz konusu olan şuur bile olsa…
Allah Allah Diye Savaşan Ordu Camiye Bomba Koyar mı?
20 Ocak 2010
Balyoz Darbe Planı
Taraf gazetesi: “Fatih Camii Bombalanacaktı” manşetiyle çıktı. Böylece 2003 yılında yapılması düşünülen yeni bir darbe planı daha açığa çıkmış oldu. Bugüne kadar yayınlanan en ayrıntılı ve kapsamlı darbe planı olarak nitelenen “Balyoz” kod adlı kalkışma, Fatih Cami’nin bombalanmasından, Hava Kuvvetleri’ne ait bir jetin düşürülmesine, sarıklı ve çarşaflı grupların ellerinde yeşil bayraklar ve molotof kokteylleri ile Askeri Hava Müzesi’ne saldırtılmasına kadar akıl almaz provokasyonlar içeriyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı, televizyonlara çıkıp: “Allah Allah diye savaşan ordu, camiye bomba koyar mı?” diyerek kamuoyunu ikna etmeye çalıştı. O gün bugündür savcılarımız da açtıkları soruşturmalarla aynı sorunun cevabını bulmaya çalışıyorlar zaten…
Yine Müslümanlar Yine Çoban Matı
7 Nisan 2010
Kırgızistan İhtilali
Kırgızistan’da meydana gelen ve binlerce kişinin ölümü ile sonuçlanan olayların; her ne kadar bir halk ihtilâli olduğu öne sürülse de –Allah’ın bildiğini kuldan saklayacak değilizaslında Rusya tarafından 2005’teki ABD güdümlü lale devriminin rövanşı olarak planlandığı açıktı. Ölümlerin dışında bizi en çok üzense; nedense Müslüman halkların hep ABD, Rusya gibi devletlerin elinde piyon olarak kullanılıyor oluşu idi.
Tuzu Tuzlamak Gerek
16 Şubat 2010
İlhan Cihaner Olayı
Özel Yetkili Savcı Osman Şanal, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’i gözaltına aldırdı. Cihaner, Ergenekon kapsamında; bazı cemaatlere karşı provokatif soruşturmalar planlayarak, bu yolla darbeye zemin hazırlama sebebiyle soruşturulurken hemen 17 Şubat’ta HSYK’nın, Şanal’ın yetkilerini elinden alması; bir yandan –biraz klişe bir ifade olacak ama- “tuz koktu” dedirtirken, bir yandan da kendini var gücüyle darbecileri koruma ve kollamaya adamış görünen HSYK’daki mevcut yapılanma için de sonun başlangıcı oldu.
Flaş Haber: Ne Köpek Adamı Ne Adam Köpeği Isırdı
1 Mayıs 2010
İşçi Bayramı Kutlamaları
İlk defa olaysız bir 1 Mayıs geçirdik. Taksim’de 33 yıl aradan sonra ilk defa yapılan 1 Mayıs mitingine; 6 büyük sendika ve çeşitli sol gruplar katıldı. Katılanların sayısının 200 bin civarında olduğu tahmin edilirken, kayda değer bir olayın yaşanmaması ortaya ironik bir durum çıkardı: Gazetecilikte çok bilinen bir kural vardır “Köpek adamı ısırınca değil, adam köpeği ısırınca haber olur”. Normalde kutlamalar esnasında çıkan olaylarla haber olan 1 Mayıs kutlamaları, tarihte ilk kez, gayet sıra dışı bir şekilde; olay çıkmaması nedeniyle haber oldu. Kutlamaların hemen ardından; 2 Mayıs’ta, herkesin kafasında aynı soru vardı: “Normalleşiyoruz mu ne?”
Rüzgar Gibi “Geldi”
22 Mayıs 2010
Kılıçdaroğlu Genel Başkan
Deniz Baykal’ın tirajik denilebilecek şekilde parti genel başkanlığından istifa etmek zorunda kalmasının ardından; ama aynı zamanda tam da nasıl geri döneceği tartışılırken, önceden, böyle bir şey yapmayacağını çok kesin bir dille açıklamış olmasına rağmen, Kemal Kılıçdaroğlu, medya rüzgârını da arkasına alarak; CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturuverdi. İlk iş olarak; sayesinde başkanlık koltuğunu kaptığı Önder Sav’ı başından savan Kılıçdaroğlu, her sözünden en fazla 48 saat içinde dönmesiyle; Fadıl Akgündüz’e layık görülen “Jet” lakabını da herkesten daha fazla hak ettiğini kanıtladı. Her fırsatta kanıtlamaya da devam ediyor. Bakalım medya rüzgarıyla nereye kadar?..
Yavuz Hırsız Mavi Marmara’yı Bastı
31 Mayıs 2010
Mavi Marmara Baskını
İsrail, kesinlikle insanlık dışı bir uygulama olan Gazze ambargosunu delip, Filistinlilere insani yardım ulaştırmaktan başka hiçbir amacı olmayan gönüllüleri taşıyan Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda saldırdı. 9 insanımızı şehit etti. Bilinen bütün insani ve hukuki kuralları hiçe sayan İsrail’in bu tavrı karşısında Türkiye’nin sert diplomatik tepkisi, özür ve tazminat talebi hiçe sayılmak bir yana; İsrail, “Asıl Türkiye bizden özür dilemeli” gibi tuhaf bir söylem geliştirmeye çalıştı. Yahudi ilizyonu altındaki Amerikalılar dışında kimse buna inanmadı!
KPSS’nin En Zor Sorusu
10 Temmuz 2010
KPSS’de Kopya Skandalı
Temmuz ayında yapılan KPSS sonuçlarına bakıldığında 500 den fazla kişinin eğitim bilimleri sınavından 120 soruda 120 doğru yaptığı görüldü. KPPS tarihinde bir ilki teşkil eden bu olayın doğurduğu şüphe, organize kopya skandalının da açığa çıkmasını sağladı. KPSS sınav komisyonu lağvedildi. ÖSYM’nin kurulduğu 1974 yılından bu yana kurumda görev yapan ve son 6 yıldır Başkanlık görevini yürüten Prof. Dr. Ünal Yarımağan, istifa etti. Sınav yenilendi. Tüm bu yaşananlar ışığında; bizce KPSS’nin en zor sorusu ise şu idi: Kopya çekmek için sarf edilen ve benzerlerini sadece James Bond filmlerinde gördüğümüz bunca teknoloji, organizasyon ve para; bu sınavı dürüst bir biçimde geçmek için harcansaydı sonuç nasıl olurdu acaba?
Net Evet
12 Eylül 2010
Anayasa Referandumu
12 Eylül darbe anayasasındaki tuzak maddelerin bir kısmını değiştirmek amacıyla düzenlenen referandum, güzel bir tevafuk eseri olarak yine 12 Eylül tarihine denk düştü. Oldukça hareketli geçen propaganda sürecinde: 12 Eylül Referandumu, 12 Eylül Darbesi’nin rövanşı mı? Kenan Evren ve ekibi yargılanacak mı, yoksa intihar mı edecekler? Okyanus ötesinden müdahale var mı... BDP’nin boykot çağrısının arkasında ne gibi hesaplar var? Sezen Aksu “Evet” diyeceğini açıkladığı için gerici mi oldu ilerici mi?.. gibi pek çok sorunun girift ve muğlâk cevapları olsa da; Türk halkı demokratikleşmeye kesin ve net bir evet dedi.
Örtülü Özgürlük
4 Ekim 2010
YÖK’ün Başaörtüsü Kararı
YÖK’ün aldığı: “Kapalı öğrenciler artık dersten atılmayacak. Öğretim üyeleri tutanak tutmakla yetinecek” şeklindeki karar; kanunen olmasa da fiilen başörtüsü yasağının kalkması anlamına gelirken; kimileri –bilhassa başörtüsü karşıtları-, bu işin böyle olmayacağını, madem başörtüsüne özgürlük gelecek; bunun yasa yoluyla yapılmasının daha uygun olacağını vs. dillendirmeye başladılar. Üstelik gerekirse bu yasanın çıkmasına kendileri de destek olacaklarmış(!) Amaç; zaten kanuni gerekçesi bulunmayan başörtüsü yasağına, çıkarılacak yasanın anayasa mahkemesinde iptal ettirilmesi yoluyla, kanuni dayanak oluşturmak. Yemedik tabi…
Katil Kim
29 Kasım 2010
Wikileaks Belgeleri Yayınlandı
Wikileaks isimli bir site Amerikan diplomatlarının Washington’a gönderdiği 250.000’i aşkın gizli yazışmanın içeriğini faş etti. Önceleri Amerika’nın karizmasını çizmesinin yanı sıra; basın ve iletişim özgürlüğü adına; otoriteye karşı cesurane bir meydan okuma olarak değerlendirip, desteklediğimiz sızıntılarda ufak(!) bir sorun vardı!.. Nedense İsrail’in çıkarlarına zarar verecek, hadi onu da geçtik; en azından karizmasını çizecek hiçbir yazışma içermiyordu belgeler! Eski Roma hukukunda kadim bir kural vardır: Bir cinayet işlendiğinde; zanlıyı belirlemek için, ilk olarak; bu cinayetten kimin fayda sağlayacağına bakılır… Bizim tavsiyemiz de budur…
Sinan Özgenç'ın Yazısı.