Alperen Işık

Bayezid-i Bistami Bahsi hazretleri 802 yılında Bistami şehrinde dünyaya geldi. Annesi diyor ki: “Kendisine hamileyken helalliği şüpheli olan lokmayı ağzıma koyacak olsam ağzımdan atasıya kadar karnıma vururdu.’’ İşte böyle bir kerametle dünyaya gelmişti Bayezid Bistami hazretleri.

Annesi onu mektebe göndermişti. Lokman suresindeki: ‘’Bana, annene ve babana teşekkür et’’(Lokman/14) ayetine gelince, hocasına manasını sordu, hocası manasını anlatınca, gönlüne tesir etti. Defteri elinden bıraktı, izin aldı, eve gitti. Annesi:

-Ya Tayfur! Ne iş için geldin? Bir özür mü vaki oldu veya bir hediye mi getirdiler, dedi. Bayezid:

-Hayır, ne o ne de bu. Lakin Hak Teâlâ’nın hem kendisine hem de sana hizmet etmemi emreden bir ayetine rastladım. Ben iki evde nasıl kethüda olabilirim? Bu ayet canıma tak etti. Ya Allah’tan niyaz et, bütünüyle senin olayım veya beni Allah’a bağışla hep onun olayım. Annesi:

-Seni Allah’ın işine verdim ve kendi hakkımı da sana bağışladım, dedi.

Ama annesine olan saygısını asla eksik etmedi. Bir gece annesi Bayezid ’den su istedi. Ne testide, ne de ibrikte su kalmıştı; çaya gidip su getirdi. Bayezid’in annesi uyuya kalmıştı. Şöyle anlatıyor:

Gece de soğuktu testiyi elimde tutuyorken uyandı. Testideki suyun elimde durduğunu görünce, bana dua edip:

-Testiyi niçin yere koymuyorsun? dedi. Ben de:

-Uyandığın vakit yanı başında bulunamam diye korktuğumdan, dedim.

İşte bu muhterem zât anne rızasına bu kadar önem vermiştir. Şimdi kaçımız hâlâ annelerimize böyle davranıyoruz? Biz karşımızda böyle örnek alınacak bir zât varken hâlâ annelerimize en basitinden su bile götürmeye tenezzül etmiyoruz.

Bir gün hocalarından birinin huzurunda bulunuyordu. Hocası; “Şu raftaki kitabı getir,’’ dedi. Bayezid; “Hangi raftaki kitabı istiyorsunuz efendim?” dedi. Hocası; “Bunca zamandır buraya gelip gidiyorsun. Dershanede oturduğun yerin üstündeki rafı diyorum” deyince, Hazreti Bayezid, “Efendim, mübarek sohbetinizi dinlemekteki dikkat ve edebe riayetten dolayı, şu âna kadar başımı kaldırıp etrafa bakmış değilim” diye cevap verdi. Hocası, bu söz karşısında “Madem ki durum böyledir. Senin işin tamamdır. Şimdi artık Bistami’ye dönebilirsin ve bizden öğrendiklerini başkalarına öğretebilirsin” buyurdu.

Bu mübarek zât gençliğinden itibaren âlim olmaya adaydı ve zaten öyle olmuştu. Ağaç bir kere daha yaşken eğilmişti.

Bir gün yakınları kendisine, “Efendim, filan yerde büyük bir zât var. Fazilet ve keramet sahibi bir velidir” dediler ve daha başka sözlerle o zâtı çok övdüler. Bunun üzerine Hazreti Bâyezîd “Madem öyledir. O halde o büyük zâtı ziyarete gitmemiz lâzım oldu” buyurdular. Talebelerinden bazıları ile birlikte tarif edilen zâtın bulunduğu yere geldiler. Bayezid-i Bistami bildirilen zâtın, mescide gitmekte olduğunu gördü ve kıbleye karşı tükürdüğünü müşahede etti. Görüşmekten vazgeçip derhal geri döndü. Sonra, o kimse hakkında şöyle buyurdu: “Dinin hükümlerini yerine getirmekte, sünnet-i seniyyeye uymakta ve edebe riayette zayıf olan birisine, nasıl olur da keramet sahibi denilir? Böyle bir kimsenin, Allah-ü Teala’nın evliyasından olması mümkün değildir.”

Bayezid hazretlerinin böyle demesinin sebebi şudur;

Evi ile mescit arası 40 adımmış ve camiye olan hürmetinden dolayı bir kere bile tükürmemiştir. İşte Allah’ın evine duyduğu saygı bu boyutlara ulaşmıştır. Hazreti Bayezıd-i Bistami Allah-ü Teâlânın aşkı ile öyle bir hâlde idi ki, O’ndan başka hiçbir şeyi tanımazdı. Bu âlim zât, Allah aşkı içinde o kadar coşmuş ki artık yanında 20 yıldır çalışan ve hiç ayrılmayan talebesini her çağırdığında “Yavrum ismin nedir?” diye sorardı. Bir defasında, o talebe dedi ki, “Efendim, yirmi yıldır hiç ayrılmadan, hizmetinizde bulunmakla şerefleniyorum. Lâkin her defasında ismimi sormanızın hikmetini anlayamadım.” Hazreti Bayezid-i Bistami “Evlâdım, kusura bakma. Her defasında ismini soruyorum. Allah-ü Teâlâ’nın muhabbeti kalbime gelince, beni öyle bir hâl kaplıyor ki, O’ndan başka her şeyi unutuyorum. İşte size Allah aşkından deli divane olduğunun bir örneği; adeta mumun etrafında dönen bir kelebek olmuştur, artık onun güzelliği karşısında büyülenip gözünün hiçbir şey görmediği bir şeyhtir artık.

Bayezid devamlı “Allah! Allah!” derdi. Vefatı ânında da yine “Allah! Allah!” diyordu. Bir ara şöyle dua etti:“Ya Rabbi! Senin için yaptığım bütün ibadet, taat ve zikirleri hep gaflet ile yaptım. Şimdi can veriyorum. Gaflet hâli devam ediyor. Allah’ım! Bana huzur ve zikir hâlini ihsan eyle.” Bundan sonra, zikir ve huzur hâli içinde ruhunu teslim etti.

İşte bu muhterem zâtın hayatı bu kadar. Allah cümlemize huzurlu bir hayat nasip etsin ve Allah sizi cennetine hapsetsin.


GENÇ'ın Yazısı.