Hac, fânî varlıklara ve itibarlara güvenip dayanarak aldatıcı güç, kuvvet ve büyüklük iddiasından arınma tahsilidir. Üzerinde görünen bütün itibar işâretlerini bırakıp, en güzel elbisenin takvâ elbisesi olduğu şuuruna ermek üzere, iki havludan ibaret sıradan bir örtüye bürünmek, kişiliğe en güçlü tevazu aşısı yapan önemli bir uygulamadır.

Rabbânî terbiye, kişiliğin hem içe, hem de dışa doğru güzelliklere bir yolculuktur. Bu terbiyede ham ve kaba duygular, pişerek olgunlaşır, derinleşir ve letâfet kazanır. Söz, davranış ve ilişkiler, kimseyi incitmeyen bir nezâket ve zarâfete erişir. Ve insan, Hak katında makbul ve halk içinde muteber ve saygın bir şahsiyet seviyesine ulaşır. Bu sonuçta, Hac ibadetinin çok önemli bir terbiye vasıtası olduğu muhakkaktır. Şöyle ki:

Bütün güzelliklerin temelinde, hakikate sadakat ve teslimiyet gerçeği vardır. Zira nefsânî arzuların ve menfaatlerin esiri olan kimseler, çoğu zaman adâlet, doğruluk, hakperestlik ve dürüstlük gibi daha nice güzel vasıflardan mahrumdurlar. İşte Hac ibâdeti, öncelikle bütün hakikat ve güzelliklerin kaynağı olan Hakk’a teslimiyetin pratik bir uygulama olarak öğretildiği bir mektep gibidir. Yalnız Allah emretti diye bir dağda “durmak” (vakfe), Beytullahın etrafında dönmek (tavaf), iki küçük tepecik (Safa-Merve) arasında yürümek ve koşmak (sa’y) ve şeytanı temsil eden sembollere taş atmak gibi uygulamaları büyük bir tazim ve muhabbetle yerine getirmek, kula Hakk’a teslimiyet şuuru yükler. Sadece aklının ve idrâkinin eriştiği konuları kabullenen ve bunun dışında her şeyi reddeden bir anlayışı ortadan kaldırır. Zira her şeyi bilemeyen bir insanın, bütün gerçekliği keşfetmesi mümkün olamayacağından, birçok hayra ve güzelliğe erişmesi sadece aklının gösterdiği ile gerçekleşemeyecektir. Öyleyse Hakk’a teslimiyet, bilinen ve bilinemeyen birçok hayır kapısının anahtarıdır. Hac ibâdeti, öncelikle böyle şerefli bir nimete gönlün hazırlanma eğitimidir.

Hac, fânî varlıklara ve itibarlara güvenip dayanarak aldatıcı güç, kuvvet ve büyüklük iddiasından arınma tahsilidir. Üzerinde görünen bütün itibar işâretlerini bırakıp, en güzel elbisenin takvâ elbisesi olduğu şuuruna ermek üzere, iki havludan ibaret sıradan bir örtüye bürünmek, kişiliğe en güçlü tevazu aşısı yapan önemli bir uygulamadır. Başı açık, yalın ayak ve hatta var olan saçlarını bile kısaltarak ya da tamamen tıraş ederek, Rabbin huzurunda bütün varlığından sıyrılmak, âdetâ ölmeden evvel kendisiyle baş başa kalmaktır ki, son derece etkileyici bir eğitimdir. Diğer bir ifadeyle kendini bilmek ve bulmaktır.

Haccın yerine getirilme sürecinde dikkat edilmesi gereken bazı edepler âyet-i kerimede şöyle sıralanmıştır:

“Hac, belli aylarda ifa edilecektir. Her kim o aylarda haccı ifa edecekse, hac sırasında çirkin konuşmalara, tüm yakışıksız davranışlara, kavga ve lüzumsuz mücadelelere yer vermemelidir. Her ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir…” (Bakara Sûresi, 197)

Bu âyet-i kerime, öncelikle söz terbiyesine dikkat çekiyor. Hac ibâdeti süresince sözün hem özü, hem üslûbu ve hem de kişiyi sevkettiği yönü hep güzelliğe vesile olmalıdır. Özellikle fuhşa, şehvete ve nefsin behimî arzularına hizmet etmemelidir. Söylenen söz, kişinin hem kendisini hem de etrafını kirletmemelidir. Bu konuda iffet, nezâhet ve nezâket ölçülerine azami özen gösterilmelidir.

İlâhî hükümlere tam bir teslimiyet gösterme adına, her çeşit günahtan titiz bir şekilde kaçınma alışkanlığı kazandırmak da haccın terbiye hedefleri arasındadır.

Bir diğer terbiye alanı da lüzumsuz çekişmelerden, mücadelelerden uzak durmak, diğer kardeşlerini incitici davranışlardan kendini koruyabilme becerisi kazanmaktır.

Sayılan bu hususlardan ayrı olarak hac ibâdeti, nezaket ve zarafet adına insanı öyle bir kıvama eriştirmeyi hedefler ki, yeşil bir otu koparmayı bile suç sayar. İnsana kendi saçının telini bile koparma izni vermez. Bu yönüyle o, rıfk, mülâyemet ve tam bir edep talimidir.

Hac, Rabbin huzurunda yaşadığının farkındalığını vererek, en yüksek kulluk kıvamı olan “ihsan kıvamı”na kulu yükseltme alıştırmasıdır.

Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, haccın manevî bir eğitim kampı olduğu bile söylenebilir. Böyle bir uygulamanın, teorik düzeyde verilen yüzlerce eğitimden daha tesirli bir sonuç vereceği muhakkaktır. Bu itibarla kişiliğimize teslimiyet, tevazu, nezaket ve zarâfet aşısı yapma adına Beytullahı hac niyetiyle ziyaret etmeyi ciddiye almalı ve bu uğurda oraya yol bulmak için bütün imkânları zorlamalıdır. Zira ebedî hayat adına kendimize yapacağımız en ciddi yatırım, kişisel kalitemizi yükseltme yatırımıdır.


Adem Ergül 'ın Yazısı.