Ölüm bir son değil, bir başlangıç; hazırlıklı olana da olmayana da başlangıç. Onu soğuk ve korkutucu kılan hazırlıksızlığımız. Ölüm hakikate uyanmanın kapısı, İntihar eden huzursuzların, huzur bulmak için araladığı, ancak belki de huzura hiç çıkamayacakları kapı da orası.

Ölüm, kişinin küçük kıyameti, her gün küçük kıyametler kopuyor. İstanbul’da ortalama günde 300 kişi ölüyormuş. Öldüğünde dünyada yapacağını yapmış, yarım kalmamış insan yok gibi. Bu manada her ölüm erken aslında. Gençken ölenlerin ardından “hayalleri vardı”, “daha erkendi” denirken, yaşlılarda da mazeret bitmiyor; en azından “torunlarına doyamadı” deniliyor. Herhangi bir hastalık belirtisi olmadan kalbi duranlarla, kazalarda ve bombalı terör saldırılarında ölenler ani ölüme yakalanıyor. Ölüm bir son değil, bir başlangıç; hazırlıklı olana da olmayana da başlangıç. Onu soğuk ve korkutucu kılan hazırlıksızlığımız. Ölüm hakikate uyanmanın kapısı, İntihar eden huzursuzların, huzur bulmak için araladığı, ancak belki de huzura hiç çıkamayacakları kapı da orası. Haberdar edilmeye alıştırılan modern insan, âni olan hiçbir şeyi hoş karşılamıyor. En yakın dostunuza bile çat kapı gidemiyorsunuz modern şehirlerde. Öğretmenler, “çıkarın kâğıtları, imtihan var” diyemiyor öğrencilerine, illaki haber şart. Diş dolgusunun zamanından, veli toplantısına kadar her şey önceden haber veriliyor modern zamanların insanına, haberini tam olarak alamadığı tek şey ölüm. Ve insan uzun yaşamak istiyor, Efendimizin haberine göre daha çok kulluk yaparsa kazançlı olacak ancak. Rasûlullâh’ın sağlığında Kudâa kabilesinden iki kişi İslâm’a girmişlerdi. Birisi şehit düşmüş, diğeri de bir sene daha yaşayıp öyle ölmüştü. Talha bin Ubeydullah, “Rüyamda, bir sene sonra vefât edenin şehit düşenden daha önce cennete girdiğini gördüm ve hayret ettim!” diye anlattı. Sabah olunca Talhâ’nın bu rüyâsı Efendimiz’e anlatıldı. Rüyâyı dinleyen Allâh Resûlü, başta namaz olmak üzere, bütün ibâdetlerin mükâfatını gösteren şu cevâbı verdi:

“– O, şehit olan kardeşinden sonra Ramazan orucunu tutmadı mı, bir senede altı bin şu kadar rekât namaz kılmadı mı? (O halde ikisi arasında bu kadar fark tabiî ki olacak!)”


Ali Can'ın Yazısı.