Aynaların Birleştiği
Mü’min mü’minin aynasıdır. Mü’min öyle bir ayna ki, içimizde saklı gölgeleri bile gösteriyor bize. Farkına varsak da aramasak da.
azı huylar ve bu huyları kendinde taşıyan insanlar vardır. Ne kadar tahammül edemeseniz de onlar etrafınızdan eksik olmazlar. İstenmeyen ot misali, yanı başınızda bitiverirler. Bu huya cimrilik, boş konuşmak, sürekli kendinizi değersiz hissettirmek, laf batırmak vs. diyebilirsiniz. Bu huyu taşıyan ve peşimize bırakmayan insanlara da, şimdilik “Ayna” diyelim. Çoğu zaman bu insanlarla, huylarla başa çıkmak için metodlar ararız. Bulundukları ortamı terk etmek? Her zaman mümkün olmaz. Sözlü savaşa girmek? Kabiliyetleriniz! ölçüsünde -geçici olarakbelki işe yarar. İlişkiyi tamamen kesmek? Ya aileden biriyse? Ayrıca onunla iletişimi kesseniz bile Fizan’dan gelen başka bir Ayna, yerleşmek için karşınızı münasip görecektir.
Biraz geriye doğru bakıp, hayatınızı gözden geçirdiğinizde bu Ayna’larla tanışmış, vakit geçirmiş olduğunuzu belki de onlar tarafından yaralandığınızı görebilirsiniz. Muhtemelen onlardan bazılarını seviyorsunuz da. Fakat birlikte geçirdiğiniz vakit arttıkça, ortak yaşadığınız hadiseler çoğaldıkça, konuşmalar, davranışlar derinleştikçe sanki bıçaklar bilenir ve her dakika can yakıcı hâle gelir. Verilen zararı telafi etmek uzun zaman alır. Hatta bazen tamir edilemez. Psikolojiniz, ruhunuz, hayatınız alt üst olur. Zararın bedelini sadece siz değil, çevrenizdekiler de ödemek zorunda kalır.
İnsan bu dünyaya imtihan için geldi. Bu, küçüklüğümüzden beri bize söylendi ve sıkıntılara karşı susmamız (adına sabır deseler de) için sebep olarak gösterildi. Yaşımız ilerledikçe ve acılar arttıkça, halden anlayan insanlarla ünsiyetimiz çoğaldıkça gördük ki, hiçbir imtihan gelişi güzel bizi bulmuyor. Hz. Aişe validemizin sözü olarak zihnime kazınan “ayağınıza bir taş dokunsa, onu kendinizden bilin” noktasındaki gibi.
Bu, çok ince fakat kula yakışır bir bakış. Belaların, günahımızdan ötürü bizi bulması. Bu konuda da ifrata tefrite kaçmamak lazım. Gün gelir dertler, günahımızın dünyada ödenen bedeli olur. Gün gelir, sınıf atlatmak için önümüze konan sınav kağıdı olur, kalite belgesi olur. Gün gelir, İlahî murada mukabil daha ne renklere girer. Fakat muhakkak ki hepsi ruhumuzdaki bir noktaya işaret eder.
Mevlana’dan bir bakış açısı:
“Ey insan, başkalarında gördüğün zulümler, kötülükler, senin kendi kötü huyunun onlardan aksetmesidir, görünmesidir.”
“900 Katlı İnsan” kitabında Mustafa Merter’in şu satırları da yola ışık tutacak cinsten:
“Özünde iyi niyet taşımadan yapılan eleştiriler, aslında bir başkasında kendi karanlık yönümüzü fark edip yansıtmamızdan ibarettir.”
Kendi karanlık yönümüz, yani bilinçaltına bastırdığımız, üstünü örttüğümüz gölge yanlarımız. Kitaptaki tabirle karanlık sokaklara pusu kurmuş bekleyen, gün yüzüne çıkmasından korktuğumuz yanlarımız. Öfkelenince, damarımıza basılınca, menfaatlerimiz mevzu olunca, bardağı taşıran damladan sonra kendini gösteren yanlarımız. Ve bu yönümüzü eğer bir başkasında net olarak görürsek, o kişiden hoşlanmayan biz. Halbuki ayağımıza taş çarpsa bizden, muhatabımızın cimriliği gözümüze batsa bizden.
Mü’min mü’minin aynasıdır. Mü’min öyle bir ayna ki, içimizde saklı gölgeleri bile gösteriyor bize. Farkına varsak da varamasak da. Büyük insanlar, Allah dostları neden herkese merhamet nazarı ile bakabilirler, herkes kendini onların yanından en sevilen hisseder, daha iyi anlıyor insan. Büyük insanların gölge kişilikleri olmuyor çünkü. İğne deliğinden geçe geçe, içlerindeki bin bir ben’le tanışmayı, onlarla barışmayı, ıslahı yaşamışlar çünkü. Darısı ferah yoldan başımıza.
Allah, zalim değildir. Kulunu tekrar cennette görmek istediği için, onu ekmel, ecmel, ahsen kıvama getirmek için pişirmek ister. Pişmek de kolay iş değil. Nefsin çukurlarını, deliklerini görebilmemiz için de aynalar tutuluyor sîretimize, iç dünyamıza. Şimdi aynadaki görüntüleri netleştirmek, birleştirmek vakti. Onsan sonra sıra, sökükleri tamire gelecek.
Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.