Allah Korkusu Adaleti Sağlar
Furkan Hasdemir
Suç, sadece hukukla tamir edilecek bir maraz değildir. Çünkü hukukun icra edildiği alanlarda masumlar, güçlü ve zeki olanların oyunlarına kurban gider çoğu zaman. Batı medeniyetinin hukuk anlayışı, hakka tecavüze mani olmakta güçsüz kalır.
Bunun sebebi yine batı medeniyetinin iç dinamiklerini ve insan denilen varlığın fıtratını çözümlemekle anlaşılır;
Fatır-ı Hakîm, imtihanın hikmetinden ötürü insanın yapısına sınırı olmayan 3 kuvvet yerleştirmiştir.
1- Kuvve-i şeheviye (şehvet kuvveti): şehvet, kelime kökü itibariyle iştah manasına gelir. Yani buradaki şehvet, isteme şiddeti, arzulama kuvveti manasındadır.
2- Kuvve-i gadabiye (öfke kuvveti)
3- Kuvve-i akliye(akıl kuvveti) (Said Nursi, İşarat-ül İcaz)
Ve insan bu üç kuvvetine cüz-i iradesiyle yön verir. Bu sınırsız kuvveti iyiye de kullanabilir, kötüye de, tıpkı teknoloji ya da tıp gibi.
Mesela; bazen insanı iyiye ve doğruya sevk edecek şeyler ancak şiddetli istek neticesinde elde edilebilir. Hatta iyilik, dünya saadetini inşa etmekse şayet, ancak sınırsız bir arzu kuvveti insanları bu yolda yürümeye sevk edebilir.
Ancak aynı iştah kuvveti, nefis ve şeytanın elinde oyuncak olan bir iradede başkasının malına, hakkına, tecavüz suretinde tezahür eder. Çünkü hadis-i şerifin ifadesiyle: “İnsana altından bir dağ verilse, ikincisini ister.” Halk tabiriyle; insana dünyayı versen yine doymaz.
Öfke kuvveti de aynı şekilde, iyi bir elde korkaklığı öldürecek cesaret şeklini alırken, kötü bir el, onu nefret ve intikam suretine sokar. Sınırsız bir nefret ve intikam, Siyonist Yahudilere, intikam yemini ettirip, dünyayı cehenneme çevirme adına birbirlerine söz verdirecek kuvvettedir.
Akıl kuvveti de, sağlam bir vicdan da doğru ve yanlışı ayırt ettirip iyi yol ve kötü yol arasındaki farkı zihne yerleştirebileceği gibi, paslı bir vicdanın avucunda, doğruyu yanlış, yanlışı doğru gibi gösterme silahı olarak kullanılabilir. Medya, buna en güzel örnek olsa gerek. Bir ideoloji uğruna, tarihle gerçeği birbirine bağlayan ipe bir makas atıp, yalan, uydurma bilgileri gerçek tarih diye sunanlar da bu kategoridendir. Bakınız Muhteşem Yüzyıl dizisi.
İşte insanda sınır konulmamış bu üç kuvvet birleştiği zaman ,insan, huzur ve güvenin koruyucu meleği olduğu gibi beşerin hayatını cehennemî bir hale sokan bir zebani de olabilir.
Allah Korkusu Adaleti Sağlar
Peki, insan Allah Korkusunu içinde yaşadığı zaman adalet nasıl meydana çıkar?
İnsan, bir fiili meydana getirmek için iradesini kullanmadan önce içinde bir mahkeme salonu oluşuverir. Tasavvuf literatüründe buna iç muhakeme denir.
Suçlu; şeytanın sözünü dinleyen nefsidir.
Kurban; her zaman doğruyu fısıldayan ve insanın masum yönünü temsil eden iç ses, vicdan.
Nefsin avukatı; vesveseler ve ego.
Vicdanın avukatı; iman ve mantık.
İnsan, inançla arasına kalın bir duvar çekmişse, mahkemeyi kazanan suçlu sayılan nefis, şeytan ve nefsî arzulardır. Kişi de Allah korkusu ve ahiret inancı ağır basıyor ise kazanan; iman, vicdan ve mantıktır.
Çünkü mantık, geçici bir zevk ve lezzet için sonsuz bir cehennem azabına onay vermediği gibi, birine kötülük etmeye vicdan, hakka girmeye de, kul hakkından ötürü cehenneme gireceğine inanan imanlı bir kalp müsâde etmez. Ve böylece suç, henüz fiile dönüşmeden, iç mahkemede çözülmüş, suçlular hapse gönderilmiş olur.
Evet, işlenen her suç vicdanı hapse göndermekle başlar. Allah korkusunun beyinde bıraktığı polis ise, insanı her an takip eder. Nitekim “Asr-ı Saadet” döneminde suça neredeyse hiç rastlanmamasının hikmeti bundandır diyebiliriz. Günümüzde de yıkılan adalet heykeli, sadece heykelin içine İslam ruhunu üflemekle yeniden canlanabilir.
GENÇ'ın Yazısı.