Furkan Emre Hasdemir / Genç Haber Merkezi

Eurovision müzik yarışmasının siyasi, stratejik dostlukların, kaynaşma bahçesi olduğu herkesçe aşikârdır. Peki, Oscar ödül törenlerindeki siyasi amaçlar ne olabilir?

Bu sorunun cevabını verebilmemiz için öncelikle, yumuşak güç kavramına değinmemiz gerekli.

1990 yılında Joseph Nye tarafından ortaya atılan ve ABD dış stratejisinin en önemli parçası olan yumuşak güç, bir ülkenin kendi amaç ve değerlerinin başka ülkeler tarafından benimsenmesini sağlayarak, dış politikada istediği sonuçları elde etmede gerekli olan ikna gücünü sadece askeri ya da ekonomik güç kullanmadan sağlayabilmesidir. (Joseph Nye)

Şüphesiz ki Hollywood, yumuşak gücün en büyük silah fabrikasıdır. Üretilen her film, insanların zihnine yerleştirilmiş öyle bir bombadır ki, günü gelince, çıkarlar öyle gerektirince ve masum insanların öldürülmesi gerektiğinde, filmler vasıtasıyla beyinlere yerleştirilen o fikir bombaları, vicdandan akla koşan yardım askerlerini bir bir öldürüyor. Yani, tüm dünya, masum Ortadoğu halklarının yanında olmak yerine, Amerika’nın yaptığını meşru gösterme çabasına giriyor. Ve tükettiği Amerikan malı ürünlere, kendince bir bahaneyle sadakat sunmaya devam ediyor.

Bu çerçevede, 85.Oscar Ödüllerini biraz inceleyelim;

Ödül törenine damgasını vuran iki filmin ortak özelliği nedir?

Los Angeles`ta düzenlenen 85. Oscar ödül töreninde, en iyi film ödülü Argo`nun oldu. 7 dalda aday olan film, 3 Oscar ödülü aldı. 12 dalda aday olarak dikkatleri üzerine çeken Lincoln filmi, 2 dalda ödül almayı başardı.

Şimdi bu habere farklı bir pencereden bakalım;

Akademi tarafından En iyi film seçilen Argo, İran’da Amerikalı diplomatların rehine alındığı kriz sırasında CIA’nin büyükelçilikten kaçmayı başaran altı diplomatı Tahran’dan çıkarma girişimini konu alıyor.

Yönetmen Ben Affleck’in törende yaptığı konuşmadan bir parça: “Şu anda korkunç şartlar altında yaşayan İran’daki dostlarımıza teşekkür etmek istiyorum.”

Ayrıca en iyi film kategorisinin ödülü sırasında bir ilk yaşandı; ödül kim tarafından verildi dersiniz? Amerika’nın Firstlady’si, Michelle Obama. Bu duruma, A.B.D ile İran’ın arasında savaş rüzgarları estiğini düşünürsek, “tesadüf” demek polyannacılık olur.

Filmin İran basınındaki yankısı da ekmeğe yağ sürer cinsten olduğunu söyleyebilirim. İran’ın önde gelen ajanslarından, Mehr’in haberinden bir bölüm; “Ben Affleck tarihi çarpıttığı gibi, İranlıların ‘korkunç koşullarda’ yaşadığını söyleyerek, İran hakkında karanlık bir resim çizmeye devam ediyor”

Gelelim törenin bir diğer ilgi çekici yapımı, “Lincoln” filmine. Yönetmeni Steven Spielberg olan film, ABD’nin en çok sevilen başkanlarından olan Abraham Lincoln’ün son aylarını ve köleliği ortadan kaldıran bir kanunu geçirme çabalarını anlatıyor. Film, Lincoln’ü canlandıran Daniel Day-Lewis’e en iyi erkek oyuncu dalında ödül kazandırdı.

Bu filmde de, ‘Özgürlük ve demokrasi adına mücadele veren ABD başkanı.’ ‘Amerika, demokrasi ve özgürlüğün merkezidir’ algısını oluşturma çabası, bir hayli aşikârdır.

Görüldüğü üzere, Hollywood, kitlesi milyarlara ulaşan bir zihin ve davranış yönlendirme silahı olarak, beyinlere doğru tutulmuş bir yumuşak silahtır. Böyle bir silahın kalkanı, ancak bir filmi izlemeden önce kaynaklardan gerçeğini araştırmaktır. Karşı hamleyse, insanlara doğru ile yalanı ayırt edebilme kabiliyeti kazandırmak için, tüm iletişim araçlarıyla doğruyu herkese ulaştırma ceht ve gayretini kendi dünyamızın eksenine oturtmaktır.


GENÇ'ın Yazısı.