Mine Taşdemir

Bir hayali olmalı insanın. Peşinden koştuğu, rüyalarında tekrar tekrar gördüğü bir hayali olmalı… Ucu sivrilen kalem misali, ümidimizin inceldiği zamanlarda, ardında koca kamyon sürükleyen bir halat kadar sağlam olmalı inancımız. Papatya bahçelerini yarmalı, adımlarımızı hızlandırmalı, biraz daha yaklaşmalıyız hayallerimize. Ellerinden tutup, döndürmeliyiz hayallerimizi. Hayali bile başımızı döndüren sebeplerin bazen yanımızdan kaçmalarına da izin vermeliyiz. Gidişini seyretmeliyiz. Bazen yaklaşmalı, bazen uzaklaşmalı; ama iki köprü arasında “Havf” ve “Reca” köprüleri arasında volta atmalıyız.

Volta atmalıyız bu iki köprü arasında. Zikzaklarımız artacak yorulacağız ve konaklayacak yer arayacağız. “Sabır Konağı” bu konakların en ucuzu ve en güvenlisi… Bu konakta rahat rahat soluklanabiliriz.

En lüks konak ise “Kibir Konağı”’dır. Bu konağın fiyatı el yakan cinsten, ama konforu daha fazla… Ama yine de bu evde yaşamak, o iki köprü arasında volta atmaktan daha kötü ve yorucu. Kötü diyorum; çünkü o evde huzursuzluk virüsü var. Vebadan kaçar gibi kaçmak lazım, o virüsten, çünkü yakalanan bir daha kendine gelemiyor ve yeis yatağına düşüyor.

Volta atmalıyız bu iki köprü arasında. Mola verip de susadığımızda ihlas suyu içmeliyiz kana kana. Suyumuz bittiğinde ise açmalıyız gönül bidonumuzun kapağını, tutmalıyız ihlas çeşmesinin ağzına…

Kalemimizi sivriltip, ucunu incelttiğimiz gibi kalbimizdeki kötü duyguları da inceltirsek şayet, volta atmak da, çeşme başında sıra beklemek sıkıcı olmayacaktır. Yeter ki bizler konağın da, arkadaşında da mütevazı olanını tercih edebilelim…


GENÇ'ın Yazısı.