Yeni Neslin Yazarları Genç`te Yetişiyor
Mehmet Erturan / Genç Haber Merkezi
‘Otuz Dakika’ ile Genç Dergi’de çekilen besmelenin öyküsü…
Genç Dergi’nin sıkı takipçileri hatırlayacaktır. Dertli dergimizin 46. sayısı Temmuz 2010’da yazı atölyesi sorumlusu Metin Karabaşoğlu Hocamız ‘Otuz Dakika’ başlıklı yazımızı ‘ayın yazısı’ olarak seçmiş ve yayınlamıştı. Yazı, içinde yer alan bazı ifadelerden dolayı şahsım için özel anlamlar taşıyordu. O yüzden ‘Turan Er’ müstear ismiyle göndermiştim. “Otuz Dakika” aynı zamanda yazı atölyesine gönderdiğim ilk yazıydı. Dert küpüne batırılıp çıkarılmıştı. Ezanla başlıyor, dua ile bitiyordu. Sonraki aylarda klavyeye taşınan yeni çalışmalarımız yazı atölyesinde eleştirilmeye devam edildi. Atölye, herkes için olduğu gibi bizim için de bir yazarlık okuluydu. Bizse beyaz yakalı ve mavi önlüklü talebe...
Gereği Düşünüldü!
Otuz Dakika; bir genç adam’ın yatsı namazı için evinden çıkarken, mahalle camine giden yolda ve eve dönerken adım adım tecrübe ettiği yarım saat içerisinde yaşadıklarını, hissettiklerini ve bu şahitliklerden kalbinde kalan izleri anlatıyordu. Bu izler kaleme ve dile gelmekte ısrarcıydı. Yaşanılanlar sır olarak kalmak istemiyor ve yeni şahitler arıyordu sanki. O yüzden sabırdan taşıp satıra akmakta geç kalmadı. Bir genç için sancılarından firar etme eylemi olarak görülen bu aktarım, derdin kâğıda fısıldanmasıydı. Sır değildi yazılanlar. Dertdaşlara tercüman, yoldaşlara da ilham olması için paylaşılmalıydı. Duygusal yoğunlaşma çığ halini alınca geriye sadece birikenleri harekete geçirecek bir sesin zuhuru kaldı ve gereği düşünüldü. İsmet Özel’in “Amentü” şiirinde altını çizdiği gibi; “damar kesildi, kandır akacak/ ama kan kesilince damardan/ sıcak, sımsıcak kelimeler boşandı…” Otuz dakikanın kanattıkları böylece kâğıda aktı.
Ayşegül Genç’ten İftariyelik
“gencgonulluyuz.biz” adresinde Ağustos 2011’de köşe yazarlığına başladığımda da ilk adımı Otuz Dakika ile atmıştım. Editörümüz Ayşegül Genç hanımefendiydi. Kendisi, köşede yazıya gelen sekiz yorumun ilkini yapmış ve taze bir kaleme Ramazan ayına denk gelen o günlerde iftardan önce şu cümleleri ikram etmişti:
“Kendini okutuyor yazınız. Üslubunuz hayatın içinden, kaleminiz hayata dokunuyor. Belki bize namazın sünnetlerini anlatın deseydik sıkıcı bir yazı çıkacaktı karşımıza... Ama siz bunu yaşantınıza yedirerek öyle güzel yazıya dökmüşsünüz ki hem duaları hatırladık, hem kendi namazlarımızla karşılaştırdık, hem de sıkılmadan bir yazının sonunu getirdik. :) Köşe yazarlığınız hayırlı olsun. Tebrik ederim. Rabbim namazlarımızı dosdoğru kılmamızı nasip etsin şu mübarek günler hürmetine...”
Metin Karabaşoğlu’nun Mürşitliği
Yazıyı (müstear isimle de olsa) utana sıkıla paylaştığım ilk isimdi, kalem mürşidim Metin Karabaşoğlu. Yazı hakkında piyasada yapılan ilk yorumda kendisine aitti. 219.000 saatlik hayatımın otuz dakikasında yaşanılanların bir özeti olan ifadelerin ilk kuyumcusuydu Metin Hoca. Yazı, Metin Hocanın düşünce dünyasında şu ifadelere denk gelecek karattaydı:
“İddiasız, süssüz ama gerçek hayattan alınmış, hayata tutunan bir yazı. Bu sebepten, yazını ayın yazısı olarak seçtim. Ama daha da iyilerini yazabilmen için elbette sabırla, kendini geliştirerek yola devam etmelisin.”
Süleyman Ragıp Yazıcılar’ın Çay Tadındaki İfadeleri
Mezkûr sitede birinci yılını doldurmaya yaklaşan heyecanımıza samimi isimler katkıda bulunuyor ve tecrübeleriyle pişirdikleri cümleleri keyifli bir çay gibi bize ısmarlayarak içimizi ısıtıyorlardı. Bunların başında gelenlerden birisi de Süleyman Abi’ydi. İlk telefon görüşmemizde bana “Ayda bir yazı yazmayı küçük görme. Bu seni disipline edecektir.” dedi. Zaman O’nu haklı çıkardı ve aynen dediği gibi oldu. Bugün bize Genç Haber Merkezi’nde ve iki dergide heyecanımızı ifade edebilme imkânı tanındı. Bu imkânlar Metin Hocamın vurguladığı gibi sabırlı bir sürecin kazanımlarıydı. Yazı Atölyesi’nde ve “Sabırdan Satıra” köşesinde başlayan emekleme, şu an “Kendini bir şey zanneden sıfır” noktasında koşuşturmada.
GENÇ'ın Yazısı.