Hayatın Edebiyatı mı Edebiyatın Hayatı mı?
Ömer Faruk Türk
Edebiyatın aslından bakabildiğin her vakitte her anda hayatın daha ince daha zarif ve ince ince işlenmiş olduğunu göreceksin. Böyle olabildiğin müddetçe hayatın anlam düşmesine uğramayacağı gibi daha da anlamlanacaktır. Belki hayatın içinden geldiği için edebiyat bu denli yakındır hayata. Her ikisinin de niyet yakınlığı birinci derecen olduğu için birbirlerini tamamlayacaklardır. Edebiyat hayatın vazgeçemediği bir halde süregelmiştir bu zamana kadar görebildiğim kadarıyla. Aynı yola çıkan bu ifadelerimi desteklediğini düşündüğüm sade, önü açık bırakılmış bu iki güzel paragrafı okumaya ve az da olsa düşünmeye davet ediyorum…
“Hayat ve edebiyat. Hemen hatırlanan, biri diğerini kolaylıkla çağrıştıran iki kelime… Fakat bu iki kelime, bayat bir kafiye olmanın çok ötesinde, biri diğerini kapsayan, kapsananın dönüp kapsayanı kapsadığı iki alanı karşılayan iki kavramı da ifade etmekle asıl önem ve zenginliğine kavuşmaktadır.
Ne çok şey söylendi bugüne kadar bu iki kavram etrafında kim bilir? Ve her söylenen, bu kavramların karşılık geldikleri alanların insanoğlunun bu dünya da var oluş macerası içerisinde sürekli değişen gelişen yenilenen ve dönüp biri diğerini, diğeri birini yenileyen alanlar olması dolayısıyla kendi zamanı için yeni oldu. Yeni ve önemli… Böylece “İlm-i hilâf u cedel” üzere insanların, nesillerin, toplumların dünya üzerindeki serüveni sürdü gitti…”
Editör Notu: Tırnak içine alınmış paragraf, M. Fatih Andı’nın “Hayata Edebiyatla Bakmak” adlı kitabından alınmıştır.
GENÇ'ın Yazısı.