Hizmetin Önemlisi Önemsizi Olmaz!
Ayşe Tunçayak Gündüz
Eşinin tayini sebebiyle artık bizimleydi. Vakfın idaresinden sorumluydu. Her şeyiyle ilgileniyordu. Onu tanıdıkça bu iş gerçekten ehline verilmiş diyordum. Her geçen gün hayranlığım daha da artıyordu. Yardımcısı olarak başladığım yeni görevimde ondan çok şey öğreneceğime emindim.
Yine bir gün gençler için faaliyet düzenliyorduk. Hizmet etmek isteyenlerin sayısı oldukça fazlalaşmıştı. Fikirler havada uçuşuyordu. Her şey güzel olacak gibiydi. Ben de, o enerjik insanların hizmete gönül vermesinden heyecanlanarak “Gençlerin hizmet etmesi ne kadar güzel değil mi Mukadder abla?” dedim. Yüzüme derince baktı, hafif gözlerini aşağı eğerek “Evet, çok hoş” dedi. Sözlerinde tamamen olumlu bir hava varken bakışlarında bir hüzün sezdim. Dayanamayarak sordum:
-Mukadder abla, bu iş böylesine güzelken, seni hüzünlendiren nedir? Gençlerin hizmetlerinden memnun değil misin? Çalışıyorlar evet… Çalışıyorlar, emek harcıyorlar, zamanlarından fedakarlık yapıyorlar. Ama ben senin hüznünü hâlâ anlamadım.
-Kardeşim, bunlardan memnun olmamak elde değil. Güzel iş çıkarmaya başladılar. Ve bu hiçbir şeye değişilmez. Lakin bu görünen yüzü. Ben bir de görünmeyen yüzünü merak ediyorum.
-Nasıl?
-Neye hizmet ettiklerini merak ediyorum. İçlerini merak ediyorum. Hizmet etmek, aynı zamanda terbiye olmaktır. Allah’a daha çok yaklaştıracak hizmet için önce yaptığımız işlerin kendi içimizdeki pislikleri gidermesi lazım. Dışarıdan güzel gözüken öyle işler vardır ki, sahibini batında perişan eder. Pisliklerini temizlemek şöyle dursun, pislikler ekler. Şimdi bu hizmetin faydası var mıdır? İnan bilemiyorum. Benim kalpleri okuma gibi bir yeteneğim yok. O yüzden bilemem. Sadece hüsn-ü zân eder, arada bir endişelenirim. Ama bir kaç küçük sınavla fire verenleri de çok gördüm elbet.
-Anlamadım.
-Sence neden iyilikler başkasına anlatınca sevabı azalır? Hatta bazen yok olur?
-Sanırım gösteriş olmasından dolayı. Yani sadece Allah için yapmak gerekir.
-Evet, sadece Allah rızası için. İçindeki canavarları beslememek için. Hizmette yapılan iş kadar tevazu vb. davranış biçimleri de önemlidir; ama bunlar bile kabuktur. En önemlisi kalbî kıvamdır. -Peki, böyle bir kıvamda olmayanlar hizmet etmesinler mi?
-Elbette hayır. Hizmet, zaten bir eğitim metodudur. Yoksa hangimiz tamamen safiyâne bir kalp ile hizmet ediyoruz. Bildiğimiz ve özellikle bilemediğimiz nelerimiz var kim bilir. Ama bazı şeyleri de görebilmek lazım… Birkaç küçük endişem var. Bekleyip yarın görelim bakalım.
Yarın olmuştu. Ben merakla ne göreceğimi merak ediyordum. Gençlerle toplantı yapılacaktı. Herkes her zamanki gibi bekliyordu. Mukadder abla konuşmaya başladı:
-Her zamanki gibi güzel ve heyecanlı gözüküyorsunuz. Bugün çok zamanınızı almayacağım. Öncelikle Haticeciğim, hizmetinden çok memnunum, her işe koşturmaya çalışıyorsun. İnsanlarla iletişimin çok iyi ama bizim binayı temizleyecek temizlikçiye ihtiyacımız var ve bunu en iyi senin yapacağını düşünerek seni görevlendirdim. Kabul edersen...
Hatice donup kalmıştı. Ne diyeceğini bilemedi. Ben temizlikten anlamam diyerek bir şeyler geveledi. En sonunda “Temizlik yapmak istemiyorum, yapılacak daha önemli işlerim var” dedi.
Ben şaşırmış, hatta kızmıştım biraz da, hiç ikiletmeden “Peki” dedi Mukadder abla.
-Ama bizim bir temizlikçiye ihtiyacımız var. Ve bunu birilerinin yapması lazım. Epey aksadı bazı şeyler, tertip düzen lazım. Ayrıca hizmetin önemlisi önemsizi olmaz.
Bir an sessizlik oldu. Meltem “ Ben yapabilirim” diye girdi sessizliğin arasına. Mukadder hanım:
-Tamam öyleyse bugünlük bu kadar, dağılabilirsiniz. Sen benimle gel Meltem.
Sırf bu yüzden mi onca yol tepip buraya geldik diye düşünenler de çıkmıştır eminim. Meltem’e temizlik malzemelerinin yeri gösterildi. Biz de odamıza çekildik.
-Ablacım ben hiçbir şey anlamadım. Ne oldu şimdi?
-Daha bitmedi. Bitince anlaşılır inşallah.
Bu sırada evraklarla uğraşırken gözüme Fatma çarptı. Elinde elektrik süpürgesiyle yukarıya çıkıyordu.
-Hayırdır Fatma senin işin ne burada?
-Şey efendim, arkadaşa yardım etmek istedim ben de.
-Peki bakalım. Kolay gelsin.
Ertesi gün içinde kağıt karton dolu iki büyük çuvalla geldi Mukadder hanım. Hiç bir şey söylemeden gençlerin yanına çıktı. Ben de merakla peşinden gittim.
-Bugün görev dağılımı yapacağız. Sunum yapacak, aşır okuyacak ve ilahi okuyacak, ufak skeç hazırlayacak ve şu çuvallardaki kağıtları kırpacak birilerine ihtiyacımız var. Şimdi söyleyin bakalım sırayla gidelim. Kağıtları kim kırpacak?
Yine bir sessizlik. Bu defa bekledi Mukadder abla, hatta tahmini bir on beş dakika bekledi. Onun zorlama gibi bir özelliği hiç olmadı. “Herkes yaptığını kendine yapar, biraz dürtüklemek ayrı ama zorla güzellik olmaz.” derdi. Sessizliğin ardından:
-Diğerlerine geçelim öyleyse.
Ve sırasıyla dağıtılıyordu görevler. Ve sıra yine çuvallardaki kağıtlara geldi. Yine bir sessizlik…
-Peki öyleyse onları da ben alayım, ne yapalım. Ben, biraz şaşkın:
-İyi ama onca işinizin içinde bir de bunlarla mı uğraşacaksınız?
-Biraz daha az uyurum be güzelim. Geceler ne güne duruyor. Hadi bakalım. Haftaya çalışmalara başlıyoruz inşallah, dağılabilirsiniz, diye bitirdi Mukadder abla. Tekrar odamıza çekildiğimizde Mukadder abla bana bakıyordu.
-Evet tüm bu durumlardan ne gördün anlat bakalım.
-Bazılarının önemsiz ve zor gözüken işlerle uğraşmak istemeyişlerini. Yapım aşamasındaki emeğin boş sayılıp aşağılanmasını gördüm. Kısaca pastayı yapmak değil de servisini yapmak istiyorlar. Ve hiç ummadığım insanların daha fedakar olduklarını gördüm.
-Bir de bundan endişeleniyordum işte.
-Anlamadım.
-Anlatayım… Sence temizlik yapanların da, bunları ne için yaptığını bilebilir miyiz? Yani, bahsettiğin göz boyama ya da gösteriş diyelim, onlarda da farklı bir şekil ile ortaya çıkmış olamaz mı? En büyük hata bunlara yorum katmaktır. Niyet okumaya çalışmaktır. “Kalbini yardın da mı baktın?” hitabına muhatap olmak istemiyorsan sadece hüsn-ü zân et. Elbette, bazı verileri de değerlendirmek lazım. Maalesef görüldüğü üzere gençlerin çoğu görünmek istiyorlar, yaptıkları beğenilsin istiyorlar, iyi işlerde görev almak istiyorlar. Arkadaşlarının arasında popüler olmak istiyorlar. Aslında gençler için bunları çok da görmüyorum lakin, bunun bilincinde olmalısın… Hizmette niyet her şeyden önemlidir. Her şeye atlayan demek en iyi hizmet eden demek değildir her zaman. Sadece Allah bilir kalpleri. Görünmeyen mücevherleri de görebilmeli ve parlatabilmelisin. Her aktif olanı bir şey biliyor, her pasif olanı silik sanma. Her susanı da akıllılığından, her konuşanı da gevezeliğinden de sanma. Velhasıl-ı kelam, biz kalpleri göremeyiz sen hüsn-ü zân et yeter. Hiç kimseye kendinden yorum katma. Dengeli olmayı da unutma. Bazı şeyleri görebilecek kadar basiret sahibi olmalı; ama aynı zamanda kendinden yorum katmayacak kadar şeffaf olmalısın…
O kağıtlara ne mi oldu? Programın yapıldığı gün sonunda Mukadder abla kürsüye çıktı ve:
-İzninizle bu programda emeği geçen kızlarıma huzurunuzda ufak bir hediye vermek istiyorum.
Hepsi dizildiler. Paketlenmiş hediyelerini aldıktan sonra, Mukadder Abla hepsinin avucuna teker teker kırpılmış kağıtlardan koydu. Ve rulo yapılmış pankartı hepsinin tutacağı şekilde açtırdı. Pankartta “Allah rızasının hangi hizmette olduğunu bilemezsiniz” yazıyordu. Eline fotoğraf makinesini aldı. Ve bana yaptığı küçük bir işaretle ipi çekmem dolayısı ile kırpılmış kağıtlar, kızların başından aşağı dökülmeye başladı. Ve kızlar şaşkın şaşkın bakışırlarken o, bu anı ölümsüzleştirdi. Fotoğrafı da büyütüp binanın panosuna astı… Kızlar hâlâ bu fotoğrafa bakınca gülüyorlar. Rahat oldukları nokta, onlardan başka kimsenin bu olayın sebebini ve içeriğini bilmemeleri. Ama onlar çok iyi biliyorlar.
GENÇ'ın Yazısı.