Mine Taşdemir

Bakkallara da, samimi insanlara da, göz yaşartan sakıza da bir özlemim vardı ne zamandır. Mahallemizde bakkal kalmadı, daha fazla yarışamadılar marketlerle. Samimi insanlar da bakkallarla beraber kayboldu. Göz yaşartan sakız mı? Geçen gün bir markete girdim. Kasiyerin hemen yanında bir kutu dolusu sakız gördüm, içinde bir sürü göz yaşartan sakız, çocukluğumun sakızı.

Yanımdaki arkadaşlarım sakız için mutlu olduğumu görünce şaşkınlıklarını gizlemeye muvaffak olamadı ve içlerinden bir tanesi “Küçük şeylerden mutlu olmayı beceriyorsun, sana imreniyorum.” dedi. "Sen neden denemiyorsun bunu?" diye sordum. Gözlerini kaçırdı gözlerimden, başını öne eğdi, sustu. “ Küçük şeylerden mutlu olmak zor bir şey değil.” dedim. “Bak bu sakız beni ta çocukluğuma götürdü. Altı-yedi yaşlarındayken mahallemizin küçük bakkalına gider, bu sakızlardan alır, mutluluk denizinde yüzerdik arkadaşlarımla.” dedim.

Gözlerimiz, elimiz, bacağımız. Annemiz, babamız. Paramız-pulumuz. Aldığımız nefesten, boğazımızdan geçen bir yudum suya varıncaya dek mutlu olmak için sebebimiz varken, suratlarımız neden asık hâlâ?

Yoksa hepiniz göz yaşartan sakız mı çiğniyor, benim gibi? 


GENÇ'ın Yazısı.