Ömer Öztürk

Nicedir kütüphanemde duran bir eser vardı. Koklanmayı bekleyen nadide bir çiçek gibiydi. Boş bir vaktime denk geldi. Açtım okudum, eskilerin deyimiyle mütalaa ettim.

Kitap “Âşıklık” geleneğinin hemen hemen son ve en mühim temsilcilerinden Âşık Veysel’in deyişlerini bir araya getiren 1970 tarihli “Dostlar Beni Unutmasın” isimli kitap (İş-Kültür Yayınları). Eserde Âşık Veysel’in mührü de bulunuyor. Veysel Şatıroğlu yazıyor. Her nasılsa Ş ters şekilde yazılmış. Eserin içinden bir de Âşık Veysel’in ölüm haberini içeren 22 Mart 1973 tarihli bir gazete kupürü çıktı.

Her insan öldükten sonra, bir şekilde hatırlanmak ister. Kimse düşünmez ki, kimse kimseyi daha yaşarken hatırlamıyor, ölünce nasıl hatırlasın. Âşık Veysel bir halk adamı. Halkın gönlünden geçenleri dile getirir. Aklından geçenleri söze döker, o sözleri sazıyla bütünleştirir. Tasavvuftan beslenir, dinlerin ilahî mesajlarını hazmetmiştir.

Gün ikindi akşam olur

Gör ki başa neler gelir

Veysel gider adı kalır

Dostlar beni hatırlasın.

Hakikaten unutulmadı Veysel. Ölümünün kırkıncı yıldönümünde hâlâ gündemde. Onun gibi bir âşık, bir saz üstadı, onun gibi nev-i şahsına münhasır bir kimse pek gelmedi âleme.

Eğer gözleri görse, âmâ olmasa, böyle büyük bir sanatkâr olabilir miydi? Hiç sanmam. Kader işte. Bir organları kusurlu insanlardan büyük sanatkârlar çıktığına sayısız kereler şahit olmuştur insanlık. Büyük müzisyen Beethoven da sağırmış. Sağırlık ve müzisyenlik birbiriyle çelişkili mefhumlar gibi görünüyor ama gerçek bu.

Eserimiz 1970 tarihinde yayınlanmış ama üçüncü sayfaya da Ankara 1-2 1971 diye tarih düşülüp altına imza atılmış. Bu yazı da muhtemelen Âşık Veysel’e ait.

Kitabın satırları arasında gezindikçe, insan onun hissiyatının kuvvetini daha iyi idrak ediyor. Veysel sağlığında öyle meşhur olmuş ki, hayatı sinemaya bile aktarılmış. Metin Erksan’ın yönetimindeki “Karanlık Dünya” isimli film ozanın hayat hikâyesini anlatır. Filmde Veysel de rol almıştır.

Gel gelelim, onun dünyası karanlık değil, bilâkis zulmet perdelerini yırtıp atan ışıl ışıl aydınlıktır.

Onun dinî hurafeleri taşlamalarıyla eleştirdiğini de biliyoruz. Saza karşı çıkanları, şeytan çalgısı olduğunu iddia edenleri Şeytan bunun neresinde diye taşlaması pek meşhurdur.

Bakın 1967 yılında yazdığı şu sözleri her dönemde dönüp dolaşıp aynı yere geldiğimizin ibretli bir vesikası değil de nedir: 1967 yılında/Çirkin sözler gezer halkın dilinde/Us edep kalmadı kızda gelinde/Büyükler küçüğe gelir minnete.

1967 yılında bir Türk sineması fırtınası esiyordu. Bilhassa Öztürk Serengil gibi komedi yıldızlarının yeşee v.b. sözleri halkın diline pelesenk olmuştu. Aydınlar bu duruma ateş püskürüyorlardı. Veysel de muhtemelen bunu dile getiriyor. Kızda gelinde us edep kalmaması ise yeni bir şey değil, dünya kuruldu kurulalı böyle. Vaktiyle kadınlara mahkemelerde şahitlik bile yaptırmazlarmış. Çünkü onlar akıllarından ziyade hisleriyle hareket eden varlıklar. 1967 yılında mini etek/maksi etek modası vardı. Veysel muhtemelen bunu eleştiriyor. Büyükler de olduk olası küçüğe minnete gelirler. Kurt kocayınca genellikle kuzunun maskarası olur.

Her devirde dünya değişir, bir âhir zaman söylemi tutturulur, ihtiyarlar dünyanın da kendileriyle birlikte yok olacağı zannına kapılırlar. Ne var ki, beklenen olmaz, ta ki kıyamete kadar bu düzen böyle gelir böyle gider.


GENÇ'ın Yazısı.