Sabah otobüsten inince her zamanki gibi Üsküdar Balıkçılar Çarşısı`na doğru yürüdüm. Her şey aynıydı. İnsanlar dükkanlarını açıyor, satışlara başlıyordu.

Ancak Üsküdar Belediyesi önündeki parka gelince sıradan olmayan bir manzara ile karşılaştım. Evet, bugün 18 Mart`tı. Havuzun etrafına sergi açılmıştı. Çanakkale Savaşı döneminden kalan fotoğraflar sergileniyordu.

Parka girince ise gördüm ki insanların ellerinde karton kaseler var, birşeyler yiyorlar.

Evet, belediyemiz Çanakkale`de yaşananları diri tutmak adına, bulgur çorbası dağıtıyordu halka. Zaten birçok üniversitemiz de bugün öğle yemeği menüsüne buğday çorbası, hoşaf ve ekmek yazmıştı.

Güzel şeyler oluyor artık bu ülkede. Bunu herkes görmeli bence. Şuurlu nesillerin yetişmesi adına sayısız hizmet yapılıyor artık.

Ama daha büyük bir tehlike var. Böylesi bir refahın getirisi, ya tam tersi etki yaparsa?

Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz buzdolabında. Her türlü imkanlara sahibiz. Dün farkettim de, 10 kişi beraber olduğumuz bir ortamda herkesin elindeki telefon dokunmatik akıllı telefondu.

Uyanık olmak lazım! Bizlere bu ülkeyi bırakanları rahmetle yâd etmek lazım!

Bugün 18 Mart. Dünyada o vakte dek eşi benzeri görülmemiş bir zaferin tarihi! İmkansızlıklar içindeyken, Allah`ın nusretinin yetiştiği bir zafer. Meleklerin saf tutup çarpıştığı bir zafer.

Sloganik olarak görmeyin bu ifadeleri. Gerçeğin ta kendisi bu işte! 15 yaşındaki gencecik evlatların, "İmanımız elden gidiyor! Ezan seslerimiz susturulmaya çalışıyor!" düşüncesiyle gözünü kırpmadan cehpeye koştuğu bir savaşın gerçekleri bunlar!

Tarih altın harflerle kazımışken bu zaferi, bizler her hücremize işlemezsek kendimize yazık ederiz.

Şehidlerimiz rahmetle anıyor, Rabbimizden böylesi bir savaşı bir daha yaşatmamasını temenni ediyorum..

Bu bağlamda Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi`nin  "Osmanlı" isimli kitabından şu ibretlik bahsi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Çanakkale Zaferi ve Adsız Kahramanlar

Cihan târihinin en azametli harplerinden biri olan Çanakkale muhârebeleri, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi üç büyük devletin buraya yığdığı en modern zırhlılar ve üçyüzbin kişiden ziyâde askere rağmen başarımızla sonuçlanmıştır.

Ama ne pahâsına!.. 250.000 harp sâhasında, takriben 150.000 de hastanelerde olmak üzere 400.000 vatan evlâdının şehâdet şerbetini içmesi neticesi...

İttihatçıların kötü idârelerine ve askerî bakımdan binbir noksanlığa rağmen Mehmedcik, silâh kifâyetsizliğini îmânıyla telâfî ederek Osmanlı’nın târihine en son altın sayfalarından birini Çanakkale’de ilâve etmiştir.

Aşağıdaki beyitler, Çanakkale’nin hakîkî şehîd cengâverlerini ne güzel dile getirir:

Neslindeki geçmiş şühedânın adedinden,

Erkam utanır zîr-i zemînler utanırken!

Ön safta koşar ilk ölü şevkiyle ölürsün;

Arzın yaşayanlardaki zevkiyle ölürsün!

Tâvîz-i bekâ etmeyerek öyle tese’ül,

Eltâfını, şânın şerefin addederek zül;

İsminle de, cisminle de hep birden ölürsün,

Meçhûl olan eb’âda düşersin, gömülürsün!

Târîhe girersin de bilinmez nedir ismin,

Târîhi yapan sen, senin efsânedir ismin..

Yâdın, haberin son nefesinden de küçük, az;

Öldükte peyâm-ı ademin halka yayılmaz!

Âfâkı tutan velveleler, arbedelerle,

Gökten ebediyyet dilenen âbidelerle,

Meçhûlün o hodgâm, o şeref-âver ölümler,

Meçhûlün o te’yîd-i hayât eyler ölümler...

Yoktur cesedin, zıll-i zevâlin bile bâzen,

Yoktur o avâm âbidesi tahta cenâzen!

Kabrin! O da yok.. Varsa da tek bir taşı yoktur;

Nâşın gibidir; sînesi yoktur, başı yoktur!..


Muhammed Murat Tutar'ın Yazısı.