Ne Olacak Bu Babanın Hâli?
Soru hep “ne olacak bizim çocuğun hali?” diye gelecek değil ya… Baba ile çocuk arasındaki o ilginç ilişkiyi masaya yatırdığımız dosyamızda bu sefer soruyu tersinden sorduk. Doğrusu çok da ilginç cevaplar aldık. Ama babaların içi rahat olsun. Biz yine bunu gençlerin kendisi için yaptık. Çünkü biz babayı aziz ve muhterem bilir, bunu söyler, her daim bunu telkin ederiz. “Ne olacak bu babamın hâli”, babasını daha iyi anlamayı başaracak ve babasının eksikliği ile eşsizliği arasındaki altın dengeyi ancak o zaman kurabilecek bir gencin kendi içindeki yüzleşmesidir.
İlginç bir soru değil mi? Pek duymaya alışık olmadığımız bir soru en azından… Bu sorunun muhatabı babalar en çok “ne olacak bizim çocuğun hâli” şeklindeki serzenişleri ile meşhurdurlar. Biz soruyu tersinden yani gençlerin penceresinden sorduk. Ama babaların gönlü ferah olsun, biz onları “niye böylesiniz” diye sorgulamayacağız. Bunu belki tam da bu sorunun içimizi yakan mânâsı yüzünden yapmayacağız. Biz babayı her hal ve kârda aziz tutan bir inancın mensubuyuz çünkü. Baba rızası Allah rızasıdır, bunu bilir, bunu söyleriz. Onu hoş tutmak iki dünya saadetimizin temellerinden birisidir, o yüzden babaya “yanlış” yapmamaya çalışırız. Biz “ne olacak bu babamın hâli” derken bilesiniz ki bunu kısık sesle, kendi aramızda konuşarak yapıyoruz. Peki, kime ve niçin soruyoruz bu soruyu?
Aslında sorumuz duymak isteyen babalar için de bir şeyler söylüyor, ama esas muhatabımız babaları hakkında mikrofonu kendilerine yönelttiğimiz, “haydi dökün içinizi” diye cesaretlendirdiğimiz genç kardeşlerimizdir. Amacımız bu soru çerçevesinde onların bir yüzleşme yaşamalarıdır. Kim inkâr edebilir: Gençlerin babaları ile ciddi problemleri var. Bu problemler örtülüyor, yok sayılıyor, dillendirilmiyor. Hakikatin bir gün mutlaka açığa çıkma gibi bir huyu var; nitekim var olan fakat örtülen her şey gibi bu problemler de zamanı gelince açığa çıkıyor. Fakat ya kahır ya da öfke patlaması şeklinde gerçekleşen kazara yüzleşmeler baba-evlat ilişkisini geri dönülemeyecek ve bir daha tamir edilemeyecek noktalara taşıyor. Biz genç kardeşlerimizin bu tür bir yırtılma yaşamadan, ilişkiler belli bir seyir ve ahenkte gidiyorken, aklın ve sağduyunun elini bırakmadan bir sorgulama, bir yüzleşme yaşamalarını arzu ediyoruz. Daha da önemlisi bunu kendileri için yapsınlar istiyoruz. Onların kendi içlerinde yaşadıkları bu sorgulama ile bir değişim yaşayacak ve kendilerine ait çok önemli ve faydalı bir değerlendirme süreci başlatacaklar.
Zor bir iş yaptığımızın farkındayız, ama en azından şu tespitle başlayabiliriz: Doğumla verilen, kodlarımıza işlenen ve dolayısıyla ilahi tarafı daha baskın olan anne sevgisinin yanında, edinilen, kazanılan, dolayısıyla beşeri vasfı daha önde baba sevgisinin çok kırılgan ve naif bir mahiyeti vardır. Baba sevgisi bizim ellerimizle inşa ettiğimiz bir sevgidir. Biz babamızı, ilk gözümüzü açtığımız andan itibaren bizi besleyen, koruyan, seven ve her türlü ihtiyacımızı gidermek için neredeyse bütün vaktini sarf eden annemizin yanında bir yabancı gibi algılayarak büyürüz. Daha doğrusu ilk zamanlarımız, annemizin yanında zaman zaman gördüğümüz bu yabancıya bir anlam verme çabası ile geçer. Örneğin anne merhamet ve şefkatinin yanında, otoriteyi temsil eden babanın ciddi ve çok zaman asık suratlı oluşu bizim için hayatımızda karşılaştığımız ilk muammalardandır. Bu hem muammadır hem de onun niye böyle olduğuna dair içimizde gelişip büyüyen bir itiraz hali… Bu itiraz hali ile aslında onunla ilk çatışmamızı da yaşamaya başlamış oluruz. Çatışma, anlamama ile eş zamanlı giden bir gerilim hali değil midir? Hep öyle gitmiştir, hep öyle gidecektir. Anlayabilseydik doğrudan affetmez miydik zaten?
İdeal olan, mutlak olan farklılıklara çok takılmadan en büyük, en önemli ve asla değişmez ortak baba-evlat ilişkisine odaklanmak, küçük büyük hiçbir sebebe o alternatifsiz ilişkiyi kurban etmemektir.
Babamız aynı kalır, biz büyürüz. Onu gözleme ve bir yere oturtma çabamız sürgit devam eder. İlk muamma bir müddet sonra yerini şuna bırakır: Baba aslında dışarıdan bizim ihtiyaçlarımızı getirdiği için önemli birisidir. Faydalıdır, çünkü isteklerimizi temin eder. Çok zaman eli dolu gelir, o yüzden gelişi bir sevinçtir. Evi geçindirdiği için maddi ihtiyaçlarımızın ilk muhatabı babamızdır. Maddi ihtiyaçlarımızın sınırlı olması gerektiğini onun telkin ve tahditleri ile öğreniriz. Bu çok zaman sancılı olur. Kim ihtiyaçlarının sınırlandırılmasını ister ki?
Babamız ile belki son nefesimize kadar sürecek o ilginç ilişkinin başlangıcı bu tür bir alan açma kavgası ile şekillenir. Biz kendi alanımızı genişletmek, o ise bizi, kendi çizdiği alanda tutmak ister. Çocuk naifliği ile maddi dünyanın ışıltısına kapılmış, ihtiyaç ile imkân arasındaki dengeyi henüz öğrenememiş, iyinin, kötünün sınırlarını tam belirleyememiş nefsimiz, aile kurumunu her koşulda yürütmek durumundaki babamızın o duruşu ile örselenir. Zamanla bu örselenme kişiliğimizde ciddi yaralar bile açabilir. O ciddi yaralar büyüdükçe, bilinç, hafıza ve gururumuzun da yardımı ile babamıza dair bir hesap biriktiririz içimizde… Nedir biliyor musunuz aslında hikâye? Dünyayı kendi penceremizden kendi doğrularımızla seyreder hale geldiğimiz günden itibaren otoriter kimliği ile babamızı menfi algılamaya hep daha yakın dururuz. Bu niye böyledir, tartışılır ama tartışılmayacak bir şey vardır, nefret de etsek kayıtsız da kalsak baba figürünün hiç peşimizi bırakmadığıdır.
“Ne olacak bu babamın hâli” sorusu, ileride müstakil aile sahibi olup da babasını daha iyi anlamayı başaran ve babasının eksikliği ile eşsizliği arasındaki altın dengeyi ancak o zaman kurabilen gencin soracağı “ben babamın yerinde olsaydım ne yapardım” sorusunu bugünden sordurmak istiyor. Hepimiz hayatı ilk defa babamızın penceresinden seyretmeye başladık. O pencere hâlâ açıksa kıymetini bilelim, çünkü kapananın ardından ne söylense ya da ne yapılsa boş...
Bazı Babalar, Bütün Çocuklar
Mehmet Dinç
Hepimiz hayatı ilk defa babamızın penceresinden seyretmeye başladık. O pencere hâlâ açıksa kıymetini bilelim, çünkü kapananın ardından ne söylense ya da ne yapılsa boş...
Babalar ve oğulları…
Babalar ve kızları…
İlişki iyi başlar genelde. Her ne kadar hamilelikte, doğum sürecinde ve hemen sonrasında baba süreci anne kadar iyi hissedemese de bebek ele avuca gelmeye, gülümsemeye ve biraz da “baba” kelimesine benzer sesler çıkarmaya başladığında baba artık çocuk olayının sadece bedenen değil ruhen de tamamıyla içindedir. Kendisini tanıyan, kendisine gülen, kendisine baba diyen melek gibi bir canlı vardır evde. Babanın ilgisi artar, dikkati artar, sevgisi artar. Gezmeler, yemeler, içmeler; oyunlar, konuşmalar, paylaşmalar… Her iki taraf için de keyifli bir dönem geçiyordur. Hatta iki taraf bile yoktur, tek taraf vardır. Erkek çocuğun ilk kahramanı, kız çocuğun ilk aşkı babasıdır. Şayet baba, çocuğu üzerindeki hayallerini ve beklentilerini erken yaşlardan itibaren gerçekleştirmek istemiyorsa, okul sürecine kadar da bu böyle gider.
Ne zaman ki okul başlar, ilişki kısmen boyut değiştirir. Şimdiye kadar hep veren baba, artık almak istemektedir. Dersler, davranışlar, ilişkiler, konuşmalar üzerinden farklı düşünceler, yanlış anlaşılmalar, sert uygulamalar kendini gösterir ve araya her geçen gün açılan bir mesafe girer. Ergenlikte “altın(!) dönemini” yaşayan bu mesafe üniversite sürecinde ilişkiyi koparmadıysa bir hayli zayıflatmıştır. Sonraki yıllar ise ağırlıklı olarak bu temel üzerine inşa edilir. Yani gergin bir ilişki geliştiyse gergin, soğuk bir ilişki geliştiyse soğuk, kopuk bir ilişki geliştiyse kopuk devam eder. Uzun süre iki taraf da ne olduğunu, neden olduğunu, birbirinin ne (demek) istediğini tam olarak anlayamaz ve birbirlerini suçlarlar.
Bazı babalar, kendileri yapamadıklarını evlatları yapsın isterler. İmkânsızlık, eğitimsizlik, parasızlık vs. sebebiyle ulaşamadıkları hedeflerine çocukları ulaşsın dilerler. Evlatları bunu istemediğinde, yaşından dolayı neyi kaçırdığını bilmediğini düşünerek çocuklarını zorlarlar. Hâlbuki evlatlarının başka hayalleri vardır. Bilmezler.
Bazı babalar, bütün tecrübelerini çocuklarına aktarmak isterler. Kendi yaptıkları gençlik hatalarını evlatlarının yapmasına tahammül edemezler. Bu yüzden evlatlarından kendi yaşlarındaymış gibi olgun, dikkatli ve sakin olmasını beklerler. Hâlbuki evlatları 50 değil 20 yaşındadır. Anlamazlar.
Bazı babalar, babalarının kendilerini yetiştirdiği gibi çocuklarını yetiştirmek isterler. Aynı disiplin yöntemleri, aynı cezalar, aynı sözler ve söylenmeler… Çocuklarını ne kadar eleştirirlerse o kadar motive edeceklerini, ne kadar yanlış bulurlarsa çocuklarının o kadar doğru yapacağını düşünürler. Hâlbuki zaman geçmiş, her şey gibi insanlar da değişmiştir. Görmezler.
Bazı babalar çocuklarına sağladıkları imkânlar çocuklarının çok iyi yetişmesi için yeterli olsun isterler. Kendileri yoğun iş veya sosyal hayatlarının peşinde koşadursunlar, çocuklarına zoraki ayırdıkları kısıtlı vakitlerinin ve sundukları imkânların onların bütün ihtiyaçlarını karşılayacağına inanırlar. Hâlbuki çocuk cep telefonundan önce sevgiye, konuşulmadan önce dinlenilmeye ihtiyaç duyar. Düşünmezler.
Bazı babalar bütün streslerini eve boşaltmak isterler. Günün bütün yorgunluğunu ve işin bütün sıkıntılarını evdekilere atıp, gün içerisinde söylemek isteyip söyleyemedikleri her şeyin acısını evdekilerden çıkartmaya çalışırlar. Hâlbuki evdekilerin de kendi dünyaları ve babanın bilmediği o dünyalarında kendi dertleri ve sıkıntıları vardır. Fark etmezler.
Bazı babalar annelerle kurdukları ilişkiden çocuklar etkilenmesin isterler. Çocuğa anlayışlı, sabırlı ve güleryüzlü davranırken anneye karşı sert, hoşgörüsüz ve tahammülsüz olurlar. Babalığın sadece çocuğa bakan yüzünü görürler. Hâlbuki eşiyle kurduğu güzel ilişki çocuk için, kendisiyle kurulan ilişki kadar önemlidir. Hissetmezler.
Bazı babalar hep çocukları başkalarının çocukları gibi olsun isterler. Başkalarının çocuklarına karşı hep olumlu bakışları, kendi çocuklarına karşı hep eleştirel bakışları vardır. Başkası ne yaparsa güzel, kendi çocuğu ne yaparsa yeterli değil diye düşünürler. Hâlbuki kıyasladığı çocuğun babası da kendi çocuğunu eleştirip diğer çocuğu örnek gösteriyordur. Kabul etmezler.
Böyle böyle yıllar geçer; artık çocuk bir baba ya da anne (hele de ergen babası veya annesi olduğunda), baba da (hâlâ yaşıyorsa) son demlerini yaşayan bir dede olduğunda bir şeyler daha netleşir, çocuklar geçmişi tekrar bir gözden geçirdiklerinde karşı tarafın hataları kadar kendi hatalarını da görürler, her ne yapılmışsa bazen yanlış da olsa asla kötü niyetle yapılmadığını anlarlar, süreç içerisinde olanlara, hak vermeseler de anlam verebilirler. Yazık ki çoğu zaman vakit geçmiş, yaşananları veya yaşanmayanları telafi için imkânlar azalmış belki de bitmiştir. Bir savaş olmuş ama iki taraf da mağlup olmuştur. Çünkü zaten başından beri iki değil tek taraf vardır. Birinin sevinci diğerinin hüznü, ötekinin acısı berikinin neşesi olamazdır. İdeal olan, mutlak olan farklılıklara çok takılmadan en büyük, en önemli ve asla değişmez ortak baba-evlat ilişkisine odaklanmak, küçük büyük hiçbir sebebe o alternatifsiz ilişkiyi kurban etmemektir.
Kendin Çalış, Kazan! Bu Sözü Sevmiyorum... 
Ahmed Sami / Üniversite Öğrencisi
Babamla ilişkim çocukken daha iyiydi. Büyüdükçe bazı şeyler değişti. Örneğin kendi babasından yeterince sevgi göremediği için bana sevgi göstermekte oldukça zorlanıyor. Elinde olmayan bir durum olarak değerlendiriyorum bunu ve sabrediyorum. Gün gelince kendi çocuklarıma sevgimi bariz bir şekilde göstermeyi düşünüyorum. En çok şikâyetçi olduğum yönü ise “Benim babam bana şunu bunu almadı. Kendin çalış-kazan!” diyerek kendi elindeki imkânları benim kullanmama izin vermiyor olması. Bundan vazgeçmeli. Yoksa ben de mi çocuğuma aynı davranayım, benim babam öyle davrandı diyerek? Babamın yerinde olsaydım böyle davranmazdım. Yine de içimdeki ses babamın yaptığı her şeyin ailemizin iyiliği için olduğunu söylüyor.
Allah Babamdan Razı Olsun
Mücahid Durmaz / Üniversite Öğrencisi
Babalar kılavuzdur, rehberdir. Bin bir çileyle dolu bu yolda önden giderler ve biz onların ayak izlerini takip ederiz. Hayata karşı kopya çekebileceğimiz bir kopya kağıdı misali... Kuşaklararası farkın, kültürel ve ahlaki dejenerasyon hakkında bilgi vermesine karşın ‘’teknolojik çağda’’ bu farklar normaldir diyen ‘’aile uzmanlarına’’ (!) rağmen bizde fark falan yok, olmamalı da zaten. Bu yüzden sıkıntı da yok. Allah babamdan razı olsun. Babasıyla arasında sorun olmayan insanların arasında olmak ne güzel! Ne mutlu böyle insanlara! Kaldı ki niye babamı eleştireyim ki? Hayır niye?
Sigara ve Maçtan Şikayetçiyim
Neslihan Köroğlu / İlahiyat / 23
Babamın sigara içmesi, maç izlemesi, bazen şımarık olması ve zaman zaman argo konuşması beni çok üzer. Her baba kızının gözünde çok değerlidir fakat, her kız da babasının çok daha iyi olmasını ister. İnsanoğlu güzele hayrandır çünkü...
Ben Babamı Hep Anladım
Mustafa Uzun / Gazeteci-Yazar
Babamdan uzak büyüdüm diyebilirim. Hafızlık, İmam Hatip, üniversite… Hep onun uzağında okudum. Belki özlemin, gurbetin hissiyatı bu ama çok sıkı bir ilişkim oldu her daim babam ile. Şikayetçi olabileceğim hiçbir şeyi yok. Oğullar babalarını baba olunca anlar derler, ben babamı hep anladım diye düşünüyorum. O, ben daha ufak çocukken de, şimdi de hep anlayışla yaklaştı. Yol açıcı, çığır açıcı oldu. Geri dönüp baktığımda, babamın yerinde olsam kendimden başka değiştirebileceğim bir şey göremiyorum. Babamın yerinde olsaydım oğlumu, yani kendimi değiştirecek adımlar atardım. Bencilce ama gönül istiyor ki; daha fazla babamla vakit geçirebilseydim. Ondan öğrendim ben dava dedikleri devasa derdi, ondan öğrendim Hama’yı, Kudüs’ü, Erbakan’ı. O, eski bir Akıncı’ydı, o, kimse yokken ortalıkta onurlu bir şekilde sakalı ile, cübbesi ile, imanı ile gezebilen cesur bir yürekti. Evet, onun kadar cesur, onun kadar fedakar ama en önemlisi de onun kadar samimi olmak isterdim.
Küçük Şeylerle Mutlu Olmayı Babamızdan Öğrendik
Genç Gönüllüler Türkiye Koordinatörü / 25
Çocukluğumuzdan beri her türlü zorluğu beraber aşmanın verdiği birliktelik duygusu babam ile aramızdaki en kuvvetli bağdır. Günümüz gençlerinin aksine babam ile her türlü konuyu istişare edebilen ve çıkan kararı tereddütsüz uygulayabilen bir yapımız var. Allah’ın rızasını kazanmanın ana-baba rızası kazanmaktan geçtiğini bildiğimiz için her zaman babamı mutlu edecek, duasını alacak işler yapmaya gayret ederim. Kimilerine göre basit, küçük şeylerle mutlu olmayı biz hep babamızdan öğrendik. Vatana, millete hayırlı insanlar olalım diye benim ismimi Yavuz, kardeşimin ismini Fatih koyarken bunların anlamını bilerek ve dua ederek bu isimleri verdi. Ömrüm olduğu sürece duasına uygun bir hayat yaşamak, yüzünü güldürecek hayırlı bir evlat olmak istiyorum.
Babamın Yerinde Olsam Yaptıklarını Yapardım
Abdurrahim Yüce / Tasarımcı / 26
Babamın yanında edebî kurallara çok dikkat ederim. Kendileri geldiğinde oturuyorsam ayağa kalkarım, yanında ayaklarımı uzatamam. Saygıda kusursuzluk benim için ve babam için çok önemli. Yeri geldiğinde güleriz yeri geldiğinde de ciddi ciddi otururuz. Düşünüyorum da gerçekten babamın hiç sevmediğim yanı yokmuş, buna çok sevindim gerçekten. Çünkü o benim babam. Babamın yerinde olsaydım, babamın yaptıklarını yapardım.
Anlık Tepkileri Aşırı Oluyor
Fatma Sümeyye Akbayrak / İlahiyat / 20
Babam, bazen fevri davranışlar sergileyebiliyor ama daha sonradan gönlümü alır ya da hatırlamaz bile… Gönlümü aldığında hemen mutlu olsam da hatırlamadığında, işte o zaman çok kırılıyorum. Aşırı anlık tepkilerinin olmasını hiç istemezdim.
Babamla İki Yabancı Gibiyiz
Ziya Gündüz / Vuslat Dergisi Editörü
Babamla ilişkimin çok iyi olduğu söylenemez. Otuz yaşındayım, babamla iki yabancı gibiyiz... Ayrı dünyaların insanıyız... Babamdan birçok konuda şikayetçiyim, onun için burada örnek veremeyeceğim. Babamın yerinde olsam ne yapardım; baba olmadan önce iyi bir insan iyi bir Müslüman olur, ondan sonra baba olmaya karar verirdim. Nasıl davranacağım konusunda ise izleyeceğim yol şu olurdu: Şefkat ve sevgi ile bir arkadaş gibi olurdum...
Babamın Gözünde Diploma Kadar Değerim Var
Ayşe Torma / AÖF İlahiyat / 23
Babamın destekçim olmasını çok isterdim. O ise, hep beni kıyaslamayı seçti. Eğer bana destekçi olsaydı çok mutlu olurdum. Babacığım demedim hiç mesela… Aramız hep resmîdir. Derdimi söylemek değil, para isterken bile ayrı bir çekinti var bende…
En sevmediğim özelliği de, beni diplomam kadar değerli görmesi… Başörtüsü sorunu yüzünden okumayışıma etmediği laf kalmamıştı. Eğer mevkisi, makamı hatta parası yüksek bir işim olsa babam bana o zaman değer verirdi işte, ne acı…
Babam Keşke Biraz Daha Samimi Olsaydı…
Salim Kartal / Hukuk Fakültesi 2. Sınıf
Babam, tüm babalar gibi benim de en iyisi olmamı ister. Bunun yanında beni ben olduğum için sever ve kabul eder. Tabi beni bir gemi olarak değerlendirip rota çizmesi ve buna göre yönlendirmesi hayatımda kısıtlama oluşturmuştur. Ben de kendimi onun yerine koyup, durumu anlayışla karşılamaya ve sabretmeye çalışırım. Maksadı güzel olabilir ama üslubunu ve yöntemini her zaman tasvip etmem. Keşke biraz daha samimi olsaydı. Resmî bir makam, ama güven verici bir devlet ile vatandaşı gibi aramızdaki ilişki.
Düştükten Sonra Kaldıran El Olmalı Baba
Esin Ataş / Kreş Öğretmeni / 22
Bütün kontrolün kendisinde olmasını ister babam... Ben babamın yerinde olsam, düşmesin diye sürekli arkasında durmaktansa düştükten sonra kaldıracak el olurdum kızıma... Bazı konularda düşmesine kesinlikle izin verirdim. Her zaman onun yanında olduğumu ve ne hata yaparsa yapsın mutlaka destek olacağımı, asla bırakmayacağımı da hissettirirdim.
Babam Yaşasaydı Eğer...
Burak Coşgun / Bozok Üniversitesi Kimya
Baba daha az çalış demek isterdim, çünkü günde 3 saat uyurdu. Baba biraz daha fazla Kur’an oku derdim. Sonra; baba, namazlara gidelim derdim. Baba az sigara iç derdim, bırak şu mereti derdim. Bunların hepsini ona derdim, emin olun. Eğer akciğer kanserinden kucağımda ölmüş olmasaydı. Şimdi ise değiştirmek istediğim tek şey var babam için: Kendim, onun amel defterine güzel şeyler katabilmek için...
Babamın Asosyal Olmasından Şikâyetçiyim
Can Zahid Küçük / İnşaat Mühendisi / 21
Oğlan babayı örnek aldığı için genelde kolay kolay eleştiremez. Babamla olan ilişkimiz iyidir ama duygusal bağlamda bir şey paylaşmayız. Babacığım diye sarılmak filan yok ama sevgi için illa sarılmaya da gerek yok… Şikâyetçi olduğum konu asosyal olması, biz gençler olarak kardeşim ve ben biraz daha sosyal alanlardayız. Bilmiyorum belki biz de o yaşlara geldiğimizde asosyal olacağız ama sosyal olsaydı da iyi olurdu gibi...
Ben Baba Olursam…
Fauzan Asim / Endenozya
Babamı çok seviyorum. Onun bizimle olması çok güzel bir duygu. Şükrediyorum Allah’a, o bizimle olduğu için. Onun bana kötü bir davranışını görmedim. Babam yanımda olmadığı için onları çok özlüyorum. Ben de inşallah baba olacağım. Ve evlatlarıma onlar nasıl istiyorlarsa öyle davranacağım.
Daha İyi Bir Yöntem Olabilirdi Hayatımızda
Volkan Genç / Halkla İlişkiler / 20
Baba olmak sevgiyi gizlemektir biraz. Böyle yapardı babam. Çünkü o ailemizin lideriydi, aileyi bir arada tutmaktı görevi. Belki şımartmamak için, belki de böyle olmalıydı. Benim olmadığım ortamlarda benimle gurur duyardı hep. Ama yüzüme karşı hep ona eksik görünen yönlerimi ve endişelerini anlatmaya bayılırdı. Hâlâ da öyle. Anlamak güç değil tabii, daha iyisini yapabilmem içindi tüm bu çaba. Ama daha iyi bir yöntem de olabilirdi hayatımızda...
Annemin Değerini Bilse Keşke...
Sahra Mertoğlu / Gazeteci / 27
Babamın maddi hesaplar yapması onu gözümde güçsüzleştiriyor. Sonuçta ev geçindirme işi babanın, yani erkeğin vazifesidir. Bunu her ay sonunda sitemli cümlelerle üstelemesi kendi değerini kaybettirir. Annemin değerini bilmesini isterdim babamın... Babam zor bir adam... Kız evlat, babasına daha düşkündür her zaman... İlk tanıdığı erkek babasıdır. Buna binaen babanın kızını kırması, yaptığı bir hatayla ‘’sen adam olmazsın’’ gibi incitici cümleler sarf etmesi kızın ömrü boyunca aklında kalır. Hatta bilinçaltına işler. Babamın başta anneme sonra da çocuklarına kıymet vermesini isterdim.
İşlerin Bitince Beni Biraz Sever misin Baba?
Tuğba Aydın / Hemşire / 22
Babamın yerinde olsam ailemle daha çok vakit geçirmeye çalışırdım. İşlerinden dolayı genelde dışarıda olabiliyor. Ben de bu konuda sitem ediyorum. Hatta bazen babama işlerin bitince beni biraz sever misin diyorum. Zaten yorgun eve gelip, bizimle ilgilenmemesi canımı sıkıyor.
Babam Özerk Bir Cumhuriyet Gibi
Ümmügül Koyuncu / Çukurova ÜniversitesiTeoloji
Babamdan şikayetçi olmaya hakkım yok diye düşündüm hep. Ama isterdim ki babam, dedemden ayrı bir yol çizsin. Farkında ola ola, onun yaptığı hataları yapmasın. Özerk bir cumhuriyet gibi. İç işlerimizde serbest ama gel gör ki, dışarıya açılmada tamamen kendisine bağlı olmamı istiyor. Oysa herkes ayrı, herkes tek ve yalnız hesaba çekilecek. Geleneklerinden kopup, sağduyuyla düşünse, belki, şikâyetçi olduğu -dedemin çocuk yetiştirmedeki- hataları yapmayacak. Ama kendisi bile farkında değil. Sadece babalar değil, bu bizim toplumsal hastalığımız bence. Yeni bir şeyler yapmaktan çok korkuyoruz. Çevreye bu kadar bağlı olmasın isterdim.
Kendi Dünyamın Rengini Ben Belirleseydim Keşke...
Zehra Gölbaşı / Mimar / 26
Yanında korkmadan, rahatça sohbet edeceğim, kendimi anlatacağım bir babam olsun isterdim.. Keşke yormasaydık birbirimizi bu kadar... Kendi düşünceleri yerine, kızım sana güveniyorum edasında bana da bir kere sorsaydı. Dünyamın rengini ben belirleseydim keşke... Aldığım eşarbın rengini bile belirleyemezken…
Dedem, Babama İyi Davranmazmış
Ahmet Tekin / Kütahya
Babamla ilişkimiz çok iyidir. Ancak bir arkadaş gibi değiliz, babamın yapısından kaynaklanır bu. Bir sıkıntım olduğunda arkadaş gibi olabiliyoruz sadece. Onun dışında normal davranır bana, dediğim gibi yapısı gereği böyle. O da benim yaşlarımdayken babası ona çok iyi davranmazmış bu yüzden o zamandan karar vermiş ben böyle olmayacağım diye. O yüzden bana çok iyi davranır. Ancak okul, dersler konusunda biraz sıkıştırmıyor da değil. Ben de ileride buna dikkat edeceğim, evlatlarımı ders ve okul konusunda sıkıştırmayacağım. Rahat olsunlar, isterse okusunlar istemezse okumasınlar...
Babam Çok Panik
Feride Süleymanoğlu / Beykent Üniversitesi / 23
Babam çok paniktir. Üzerime bu kadar titremesinden bazen rahatsız olabiliyorum ama düşününce sanırım benim çocuğum olsa böyle bir zamanda ben de onu sıkardım. Bize sürekli bir şey olacak gibi davranmasından bazen sıkılabiliyorum.
Töreler ve Ananeler Neden Uzak Tutuyor Babayı?
Murat Gündüzoğlu / Avukat
Aslında babamın bazen başına buyruk söz dinlemez tavırlarından şikayetçiyim diyebilirim. Annemi biraz daha ev düzeni konusunda dinlese, annemi bu konuda daha az yorsa güzel olurdu dediğim çok olmuştur. Baba-oğul arasındaki mesafeleri yadırgarım hep, kabullenemem bana yabancı gelir. Neden bir baba oğluna töreler ya da ananeler adına yakın olamasın derim, eleştiririm bu durumu içten içe…
Babam Demek İçimi Acıtıyor
Selda Ataç / Fizik Öğretmeni / 25
Küçüklüğümden bu yana babam ismimi tek başına kullanmadı hiç... Hep başka birisiyle beraber, hep kıyaslayarak sevdi beni... Ya da sevmek için zorladı. Hayalindeki kız olamadım. Sadece kızı olduğu için sevmedi. Hep hayalindeki kız olmam çabasıyla geçti. 25 yıl sadece kızı olduğum için başını kaldırıp bir kere gülümsemedi babam… Onun için babam demek içimi acıtır.
Babam Yol Göstersin, Destek Olsun... Mükemmeliyetçi Olmasın...
Aytaç Kızılay / Fizik / 19
Babamın sevmediğim özelliği “mükemmeliyetçi” olması. Bu da, herhalde her ebeveynde olduğu gibi, evladında kendinde istediği durumları görmek istemesinden kaynaklanıyor. Bu da ikili ilişkilerde her zaman problem yaratıyor. Ben babamın yerinde olsam, çocuğumun doğru kararlar vermesi için sadece yol gösterir, destek olurdum.
Mehmet Dinç'ın Yazısı.