Akıllı tahtalar, eğitim dvd’leri, internet üzerinden ödev takip sistemleri, sürekli yenilenen müfredatlar yine de arzu edilen insan tipini çıktı olarak vermiyor. Acaba asıl problem okulun kendisi mi? Gelişim ve eğitim amacıyla okula bağımlı olmak, artık günümüz dünyasına yeterli gelmiyor. Aynı okula giden, aynı zekâ seviyesine sahip öğrencilerden farklı başarılar sadır oluyor. Başarıyı iyi bir okul, iyi bir öğretmen, iyi bir müfredat ve neticede diploma olarak görmek yeterli gelmiyor. Ailenin kalitesi, evdeki özel bir kütüphane, okul dışında yer açılan ilgi alanları, başarıyı daha çok getiriyor, fark oluşturuyor. Özel okullara çocuklarını gönderip, gerisini görmeyen aileler, şartların yavaş yavaş eşitlendiği bir dünyada, artık özel ve seçkin çocuk yetiştirdiklerini unutabilirler. Başarı kişisel imkânlar kadar, kişisel imkânların sosyoloji ile de ilgili bir kavram. Arzu edilen hedefleri, başarıları sadece okuldan beklemek, çocuktan istenilenlere uygun bir çevre, karakter ve aile sunamamak en büyük handikap.

Okula (4+4+4’ün her dördü ve üniversite) karşı duyulan fanatizm, bu müesseselerin, velileri ve çocukları her geçen gün maddî ve manevî olarak sömürmelerine yol açıyor. İstanbul’da mantar gibi çoğalan özel okullar ve üniversiteler bunun en büyük göstergesi. Başarısızlıkların hep okula atılması; eğitimin son derece pahalı, karmaşık, gizli saklı bir iş olduğu yönündeki düşünceyi pekiştiriyor, oysa eğitimi bu kadar içinden çıkılmaz hale getiren okullar ve müfredatın kendisi. Serbest zaman, şehir hayatı, düzenli ve güzel bir aile hayatı eğitim aracı olmak yerine, okula bağımlı kabul ediliyor ve yok sayılıyor.

Okullar adeta diploma avcılığı yapıyor, müfredatların pratik değeri olan şeylerle bağlantısı çok zayıf. Öğrenme her zaman öğretme eylemi sonunda ortaya çıkmıyor, insanların çoğu, bilgilerini okul dışında ediniyorlar. Öğrenme, engellenmeden gerçekleştirilen bir katılımın sonucudur. Sürekli sınavla ölçülen bir bilgi, kalıcı bilgi olamaz. Bir kurum olan okullar, bizi ihtiyacımız olan ya da olmayan başka kurumlara karşı da şartlandırarak, kişisel sorumluluklarımızı ortadan kaldırıyor, kendi gelişimimizi değerlendirirken, diğerlerinin standartlarına boyun eğen insanlar haline getiriyor.


Ali Can'ın Yazısı.