Hayatımız bir arayış içinde geçiyor. Hepimiz bir şeylerin peşindeyiz… Buna rağmen, ilginçtir, çoğu zaman neyin peşinde olduğumuzu tam da bilmiyoruz, tarif edemiyoruz. Geçenlerde bir dostum “Hedeflerime ulaştıkça bu da Nirvana değil diyor iç sesim, beni ne keser acaba?” şeklinde bir mesaj attı… Çoğumuzun hâlini güzel bir şekilde ifade ediyordu bu sözler…

Sözün bu kısmında aklıma, muhterem Abdullah Sert abimizle aramızda geçen şu hatıra geldi:

2004 yılıydı. İkitelli’deki Altınoluk Dergisi’ndeydik. Ben yeni stajyerdim, haftanın iki üç günü Üsküdar’dan kalkıp oraya gidiyordum. Bol bol kitap okuyor, yazı yazmak için Taha Kılınç abimden taktikler alıyordum.

Günlerden bir gün, oturmuş bir şeyler yaparken odanın kapısı bir anda açıldı. İçeriye giren Abdullah Sert abimizdi. Ayağa kalktım, buyrun dercesine bekledim. “Süleyman Ragıp, rağbetin neye?” diye sordu aniden. Şaşırdım, çabucak düşünmeye başladım.

Birkaç saniye içinde şöyle bir cevap verdim: “Rağbetim çalışmaya efendim.”

Bunun üzerine Abdullah Sert abi şöyle dedi: “Rağbetim Rabbime diyeceksin!”

Ardından da İnşirah Sûresi’nin son ayetlerini okudu: “Fe izâ feragte fensab. Ve ilâ rabbike fergab.” (Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ve yalnızca Rabbine rağbet et, yönel!”)

Bu hatıra aklımın bir ucundadır her zaman. İlginin, alâkanın, isteğin, arzunun, teveccühün; yani “rağbetin” Allah’a olması gerektiğini hatırlatır durur bana.

Hz. Mevlana’nın şu cümlelerini de konuya güzel bir boyut katması için paylaşmak isterim: “Can konağını aramadıysan, cansın; bir lokma ekmek arıyorsan, ekmeksin. Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir: Neyi arıyorsan osun sen.”


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.