Rabbânî ve nebevî mektebin eğitim müfredâtında istiğfârın ve gecelerin çok önemli bir fonksiyonu vardır. Özellikle duyguların derinleşmesi, akıl, idrâk ve basiretin açılması ve doğru çalışması için bu hususa dikkat etmek zarureti vardır.

Zerreden küreye yaratılmış ne varsa, hemen her şey, var oluşlarını Yüce bir kudrete borçlu oldukları gibi, varlıklarının devamı için de her bir ân itibariyle yeni yeni imdatlara ihtiyaç hissederler. Madde âleminde böyle olduğu gibi, mânâ âleminde de durum farklı değildir.

Bedenimize ait besleyici gıdaların bir müddet alınamaması durumunda nasıl bir zafiyet ve acziyet söz konusu oluyorsa, gönül enerjileri bakımından da durum aynıdır. İşte bu sebepledir ki, böyle bir mânâ enerjisini gerektiği kadar alamayanlarda da zamanla donuklaşma, sönükleşme, heyecanını yitirme, hayatın zevksiz, tatsız ve anlamsız hâle dönüşmesi gibi haller ortaya çıkmaktadır. Etrafına neşe saçan nice kimselerin, zamanla negatif enerjiler içinde stresten strese, darlıktan darlığa, yuvarlana yuvarlana kaybolup gitmesinin temelinde de, yenilememe ve mânen beslenememe gerçeği yatar.

İşte Rabbânî ve nebevî eğitim, insanın bu hassas dengesini koruma, kollama ve geliştirme adına farklı farklı uygulamalar tavsiye etmiştir ki, biz bu yazıda bunlardan gece vakti ve istiğfar üzerinde duracağız. Bu iki terbiye vasıtası olmadan, kişiliğin arınma ve gelişme göstermesi hemen hemen imkânsız gibidir.

Cenâb-ı Hakk’ın geceye verdiği kıymet ve onun içine yerleştirdiği sırlar, sayısızdır. Bu hususta Rabb’imizin:

«Geceye ve gecenin içinde olan şeylere andolsun!» (el-İnşikâk, 17) şeklinde kasem (yemin) buyurmasındaki sır, idrâkimize ve gönlümüze nice hakîkatleri seyrettirmek için açılan ilâhî bir pencere gibidir.

Yüce Rabbimiz, çok özel bir şekilde terbiye ettiği peygamberlerini, gecenin önemli bir kısmında uyanık bulunup ibâdet, zikir ve tefekkürde bulunmaya âdeta mecbur kılmıştır. Meselâ şu âyetler her ne kadar bütün mü’minlere umumî bir mesaj ise de öncelikle Fahr-i kâinât –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize yönelik olarak indirilmiştir:

“Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz. Doğrusu gece neş’esi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, sözün etkisi bakımından da daha sağlamdır. (Müzzemmil Sûresi, 1-6)

“Sana mahsus olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur’ân oku, teheccüd namazı kıl. Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmûda (herkesin gıpta ile seyredip methedeceği yüksek bir dereceye) eriştireceğini umabilirsin.” (İsrâ Sûresi, 79)

Peygamberlerden sonra onların izinde giden ve Allah’ın kullarını insân-ı kâmil kıvamına eriştirme adına terbiye vazifesi üstlenen manevî mürşitlerin hemen hepsi de, gece vaktinin insanın gelişimindeki ehemmiyetine dikkat çekmiş ve bunu zaruri görmüşlerdir.

Gecenin feyzinden, enerjisinden istifade edemeyen kimselerde zamanla hantallık, tembellik, uyuşukluk ve donuklaşma görülür ki, bu durum hadis-i şerifte şöyle bildirilmiştir:

“Biriniz uyuduğu zaman şeytan, onun ense kısmına üç düğüm atar. Her düğüme de:

«Üzerine uzun bir gece var olsun (uyu)!» der. Uyanıp da Allâh’ın adını andığı zaman düğümlerin biri çözülür, abdest aldığında ikincisi çözülür, namaz kıldığında ise, düğümlerin hepsi çözülür. Böylece sabahleyin dinç ve neşeli olarak kalkar. Aksi hâlde (yâni bunları yapmazsa) tembel tembel, kendini kötü ve kirli hissederek, morali bozuk olarak kalkar.” (Buhârî, Teheccüd, 12)

Bu bakımdan şahsiyetin diri, heyecanlı ve dinamik bir kıvamda kalabilmesinin en önemli sırlarından birisi, gece vaktinin pozitif enerjisi ile yüklenebilmektir. İlim, irfan, hikmet ve manevî heyecan bakımından, tarihin müstesnâ şahsiyetler olarak kaydettiği kimselerin hayatı incelenecek olursa, bu kahramanların hemen hepsinin, gecenin feyz ve enerjisinden bir şekilde beslenmiş kimseler olduğu görülecektir. Bu hakikat, kişilik terbiyesinde bir sünnetullahtır; yani Hak Teâlâ’nın fıtrata koyduğu temel bir prensiptir.

Gecenin bu bereketinden istifade vasıtaları olarak Kur’ân-ı Kerim’de zikredilen şu üç husus son derece önemlidir:

1. Kur’ân-ı Kerim okumak ve mânâsı üzerinde derin derin tefekkür etmek.

2. Namaz ibadetini huzur ve huşu ile îfâ etmek. Özellikle kıyam (ayakta durma) ve secde hallerini uzatmak ve çoğaltmak.

3. İstiğfarda (Allah’tan bağışlanma talebinde) bulunmayı vird hâline getirmek.

Biz bu yazıda insanın yenilenme ve diriliğinin devamına katkısı bakımından bu üç husustan sadece “istiğfar” üzerinde duracağız. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“O takvâ sahibi (Allah’a karşı sorumluluklarının şuurunda olan has) kullar, geceleri pek az uyurlardı ve seher vakitlerinde de istiğfâr ederlerdi.” (ez-Zâriyât, 17-18)

Allah’tan bağışlanma dileği (istiğfar), her zaman için söz konusu olabilirse de, özellikle seher vakitlerinde yapılmasının istenmesi mânidardır. Buradan anlaşılıyor ki, gecenin feyzi ile istiğfârın temizleyici ve koruyucu özelliği yan yana gelince, daha büyük bir tesir ortaya çıkmaktadır. Özellikle insanın Allah katında mükerremiyetini (şerefini) oluşturan takvâ duygusunun yerleşmesinde istiğfarın çok önemli bir rolü olduğunu yine bu âyetten öğrenmiş oluyoruz.

İstiğfar, gönlün tazelenmesi ve fıtrat-ı asliyesine yeniden dönüşü için bir eğitim vasıtası olarak sunulmuştur. Nitekim şu hadis-i şerifler, istiğfarın yenileyici ve arındırıcı özelliğine işâret etmektedir.

Allah Resûlü –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:

“Benim de kalbime zaman zaman bulutumsu bir karanlık çöküyor (da hassasiyetinde bir azalma hissediyorum). Bu sebeple ben de Allah’a günde yüz defa istiğfâr ediyorum” (Müslim, Zikir 41; Ebû Dâvûd, no: 1515; Ahmed, IV, 211, 260)

Bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyrulur:

“Kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet o günâhı terk edip istiğfâra sarılarak tevbeye yönelirse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar günahlara dönerse, siyah noktalar artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar. İşte Hak Teâlâ Hazretleri’nin:

«Hayır, doğrusu onların işleyip kazandıkları (kötü) ameller sebebiyle, kalplerinin üzeri pas tutmuştur.» (el-Mutaffifîn, 14) diye zikrettiği durum budur.” (Tirmizî, Tefsîr, 83/3334)

Bütün bu âyet ve hadis-i şeriflerden anlaşılan şudur ki; Rabbânî ve nebevî mektebin eğitim müfredâtında istiğfârın ve gecelerin çok önemli bir fonksiyonu vardır. Özellikle duyguların derinleşmesi, akıl, idrâk ve basiretin açılması ve doğru çalışması için bu hususa dikkat etmek zarureti vardır. Pörsümemek, donuklaşmamak, âtıl ve bâtıl bir hâle düşmemek için, seherlerde istiğfârı daimî bir program hâline getirmek gerekmektedir.


Adem Ergül 'ın Yazısı.