İslam düşüncesine göre, şehirler, sokak ve evler de O’nu arayan insana göre konumlanır. Çünkü İslam, insana kâinatı kucaklayabilme bakış açısı kazandırır, böylece insan inşa ettiği her şeyde O’nu arar. Bir ev tasarlarken de, evin içi, dışı ve çevresi o bakış açısına göre tasarlanır.

Günümüz mimarlık eğitiminin sadece teknik bilgi ve bakışı ile sınırlı kaldığı bu günlerde ismini sıkça zikretmemiz gereken bir mimardan, Turgut Cansever’den bahsetmek istiyorum. Cansever, İslamiyet’in esaslarını gözeterek, mimarisini ilmek ilmek işleyen bir mimar.

Kısaca Biyografisi

Cansever, 12 Eylül 1920 yılında Antalya’da doğmuş, Bursa’da çocukluğunu geçirmiştir. Bursa’nın Osmanlı’dan gelen asudeliği ve sükûneti, Cansever’in mimari anlayışına da yansımıştır. Lise ve Akademi hayatı İstanbul’da geçmiştir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden 1949 yılında “Osmanlı ve Selçuklu Mimarisinde Sütun Başlıkları” adlı doktora teziyle mezun olmuştur. Bu tez, Türkiye’de ilk sanat tarihi doktorası olması hasebiyle önemlidir. 1960 yılında Frank L. Wright, Le Corbusier, Walter Gropius, Aalvar Aalto ve Mies Van Der Rohe gibi çağdaş mimarlığın isimlerini incelediği, “Modern Mimarinin Temel Meseleleri” adlı teziyle doçent unvanını almıştır. Çeşitli mimari projelerinde yer almış ve birçok kurumda görev yapmıştır. 2008 temmuzunda rahatsızlanan Cansever, 22 Şubat 2009 günü İstanbul Kadıköy Çiftehavuzlar’daki evinde vefat etmiştir. Turgut Cansever’in cenazesi 23 Şubat 2009 günü Fatih Camii’nde ikindi namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.

Mimari Üzerine…

Cansever, 16-17 yaşlarında, Elmalılı M. Hamdi Yazır’ın, babasına hediye etmiş olduğu Kur’an-ı Kerim Tefsiri’ne rastlar ve okur. Elmalılı’nın derin anlatımı onu düşünmeye sevkeder. Özellikle birinci cildin sonundaki, iri puntolarla yazılmış, “Bilen Korkar” Hadis-i Şerifine kilitlenir. Bu hadis-i şerifin, insanın bütün hayatına tatbik etmesi gerektiğini düşünür. İnsanoğlu hangi meseleyle karşı karşıya kalırsa kalsın, o meselenin gerçeğine erişmek için önce bilmeli ve o gerçeğin gereğini yapmalıdır. Eğer yapmaz ise, çıkmaza girer. Bu duruma düşmemek için hem bilmeli, hem korkmalıdır insan. İnsanın bilgi sahibi olmasının önemi, Zümer Suresi’nde geçmektedir.

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Zümer, 9

Varlık, sadece mutlak güzellikten ibaret değildir, ilahi iradeye karşı çıkış, güzelin önündeki engeldir. İnsan yaşadığı dünyaya müdahale ederken, dünyanın güzelliklerini de yok etmek gibi bir şeytani yanılgıya düşebilir. Bu açıdan, insanın terbiye edilmesi, bilgi sahibi kılınması esastır.

Mimari anlayışının şekillenmesine bir vesile de, babasının kütüphanesinde rastladığı İbn Arabi’nin Fusûsü’l-Hikem’i olmuştur. Bütün Peygamberlerin hikmetlerinin anlatıldığı bu güzide eserden, “ferdiyetin yüceliği ve güzellik sevgisi”ni mimarisine katar. Füsûsü’l Hikem, Cansever’e, din meselelerine daha farklı bakmayı, meselenin muhtevasına inmeyi ve oradan ne öğrenilebiliyor sorusunu sormak lazım gerektiğini düşündürtmüştür.

Cansever, mimariyi, İslam ve insan üzerinden açıklar. İslam’da insana verilen “her şeyi kendi yerine koyma” sorumluluğu, adalet kavramının tevhid bağlamında anlaşılmalıdır. Allah’ın iradesine mutlak teslimiyet de aynı esas üzerinde gerçekleştirilmelidir. Tevbe Sûresi 9/18’de, genel olan, mescid inşa edecek olarak, müminleri tarif etmektedir. Müslüman’a ait bir mimarinin ancak Tevhid kavramı üzerinden geliştirilmesi gerektiğini söyler. İslam mimarisi, kişisel ihtiraslardan, gururdan, yabancılaşmalardan arınmış İslami tavırla mümkündür. Çünkü İslam mimarisi, kulun, Yaradan hakkındaki şuurunun çatısını oluşturur.

“Allah’ın mescidlerini, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazını dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar iman edebilirler. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.” Tevbe, 18

Cansever, İslam mimarisinin bir irade ve kudret sembolü olmadığının önemine değinir. Sadece İslami durum ve tavırların yansıması görür. Mimarların sadece teknik açıdan değil, İslami tavır ve eylemler konusunda da bilgi ve fikir sahibi olmaları gerektiğini savunur.

İslam düşüncesine göre, şehirler, sokak ve evler de O’nu arayan insana göre konumlanır. Çünkü İslam, insana kâinatı kucaklayabilme bakış açısı kazandırır, böylece insan inşa ettiği her şeyde O’nu arar. Bir ev tasarlarken de, evin içi, dışı ve çevresi o bakış açısına göre tasarlanır. Örneğin, evler, tahta yahut kerpiç gibi fani hayatın özelliğini yansıtan kısa ömürlü ve yeniden kullanılabilen malzemeden inşa edilmiştir. İnsanın mahremi olan evi, her aile için ayrı inşa edilir. Evin içi ve dışı, çocuğun, ailenin ve yaşlıların ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanmıştır. Cansever ayrıca bir yapı inşa edilirken, israftan ve gereksiz masraflardan kaçınılması gerektiğini de belirtmiştir. Her zaman, Yaradan’a karşı sorumluluk esastır. Hz. Peygamber‘in “Ne yaparsanız yaptığınız her şey inancınızın ta kendisidir.” Sözünü hatırlatarak, mekânı tasarlama sanatı olan mimarinin anahtarını veriyor Cansever.

Turgut Cansever, birçok makale yayımlamış, yazı derlemeleri de kitaplaştırılmıştır. Düşünceler ve Mimari 1981’de, Şehir ve Mimari 1992’de, Ev ve Şehir 1994’te, Kubbeyi Yere Koymamak 1997’de, İstanbul’u Anlamak 1998’te, Mimar Sinan’ı anlattığı eseri 2005’te, yayınlanmıştır. 2007 yılında, Uğur Tanyeli ve Atilla Yücel’in hakkında hazırlamış oldukları kapsamlı bir çalışma olan Turgut Cansever, Mimar ve Düşünce Adamı adlı kitap yayınlanmıştır. Osmanlı Şehri adlı kitap ve Sonsuz Mekânın Peşinde adlı doktora çalışması 2010 yılında yayımlanmıştır.

Turgut Cansever üzerine giriş niteliğinde yazmış olduğum bu yazıdan sonra, felsefesi hakkında daha açıklayıcı bilgilere ulaşmak için eserlerine, hakkında yazılmış çalışmalara başvurabilirsiniz.

Mekânı Cennet olsun diyerek, sözümü bitiriyorum.


GENÇ'ın Yazısı.