"Şu An Tüm Dünya İzliyor!"
Merve Şanlı
İnsanın en son teknolojiyi kullanarak fiziksel kapasitesini ortaya koyduğu en büyük denemelerden biri başarıyla gerçekleştirildi. Avusturyalı hava dalışçısı ‘’Korkusuz’’ lakaplı Felix Baumgartner, yaklaşık 39 km yükseklikten dünyaya yaptığı atlayışı başarıyla tamamladı! Atlayışı sırasında 1.342 kilometre hıza ulaşarak ses hızını da aşan Felix, beşerin yapabileceklerinin hayal edebildiği yere kadar olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
En yüksek mesafeye tırmanan insan unvanını kazanan Felix, elli iki yıllık Kittinger’in rekorunu (31 kilometre) da egale etmeyi başardı. Telsizden yaptığı konuşmada “Bazen ne kadar küçük olduğunuzu görmek için çok yükseklere çıkmanız lazım” diyerek tefekkürü, atmosferin ikinci tabakası olan Stratosfer’de yapan ilk insan olma unvanını da hak etti.
Zira herkese nasip olmaz böyle bir imkân... Kilometrelerce yukarıda, nefes kesen bir atmosferde, dondurucu soğuklukta ve atmosferin yakıcı sürtünme etkisini hayal ettikten sonra o yükseklikten dünyaya bakmak ve gözünü kapayıp, kendini aşağı bırakmak... Bu dünyada bir varlık olarak ne kadar çok aciz olduğumuzu fehmetmek için, nefislerimizin en yüksek tabakalarını aşmamız gerekir. Bundan dolayı insanoğlu, belki de tefekkür etmek yerine uzaya çıkıp ay yürüyüşü yapmayı, bir halatla kendini sonsuz uzaya salıvermeyi ve belki de tarihin en yüksekten atlanan intihar olayını gerçekleştirmeyi daha kolay görmektedir. Ne yazık ki bu hakikat, Felix’in çıkılamayacak kadar yukarıya çıktıktan sonra söylediği sözlerle anlam kazanmış oluyor: “Dünyanın tepesindeyken kibrinizden eser kalmıyor. Ne kıracağınız rekorları ne de elde edilecek bilimsel verileri düşünüyorsunuz. Tek isteğim, sağ salim dünyaya geri dönebilmekti.”
Tam tefekkürün hız duvarını da aşacak izlenimi veren bu ifadede kullanılan son cümle; yine nefsimizi, atmosferler üstü bir tabakada tuttuğumuzu göstermiyor mu? Meğer aşağı inmekteki tek gayesi, o an ‘’can korkusu’’ olmuş... Bununla beraber güzel bir şaheser görünümündeki masmavi atmosferi aştıktan sonra, bir anda kapkaranlık bir uzayda yalnız olduğunu anlamak, kim bilir ne kadar hayal kırıklığı oluşturmuştur Felix’in aklında. “Biz yakın olan göğü yıldızlarla süsledik.” (Saffat Suresi, 6) ayetini tefekkür edebilmiş midir acaba? Göğün (atmosferin) aslında nasıl yıldızlarla süslendiğini, masmavi atmosferle bezendiğini ve insanoğluna umutsuzluk yerine rahatlık verdiğini o an düşünmüş müdür? Düşünmek vakti... Artık bizim vakt-i merhunumuz... Tefekkürde ‘’Korkusuz (!) Felix’’i de geride bırakarak yükseklere çıkalım. Ama şimdilik atmosfer dahilindeki yüksekliğe... Oraya varınca Güneş’e yolculuk başlayacaktır elbette. Tabi yanmayı göze alabilenlere…
“Bak şu güzel göğe!”*
Astronomi deyince aklımıza gelen; devasa bir uzay boşluğu ve içerisinde yer alan yıldızlar, gezegenler, galaksiler... Dünyamız da Samanyolu Galaksisi’nde yer alan şirin bir gezegen. Keşfetme iştahımızla âlemlere tâlip oluyoruz, Mars’a “meraklı” oluyoruz belki ama dünyamızda keşfedilmeyi bekleyen nice güzellikler var. Misal “süzgeç” konumunda olan atmosferimiz…
“Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, her şeyi bilendir.” (Bakara Sûresi, 29)
İklim olaylarını meydana getiren ve hayatımız için gerekli gazları ihtiva eden atmosfer, onlarca kilometre kalınlığındaki bir örtüden ibarettir. Canlılığı mor ötesi (ultraviyole) ışınlara karşı koruyan ve nerdeyse her gün başımıza taş yağmasını meteorları parçalayarak önlemeye vesile olan hakeza yine atmosfer tabakasıdır. Dünyanın etrafında sessizce seyr-ü sefer eden, tüm canlılığı yaratılışı sayesinde korumaya vesile olan atmosfer, tevazusuyla şaheserdir… Hava akımlarıyla gündüz olan yerlerin aşırı sıcak, gece olan yerlerin aşırı soğuk olmasını engelleyen atmosfer, kibirden kurtulmuş olarak sadece emirleri yerine getiren ve birkaç atomun cem edilerek yaratıldığı canlı bir varlıktır aslında...
Velhasıl; Dünyamızı sarıp sarmalayan tabakalar bizlere neler neler fısıldıyor acaba?
“Sonra, duman hâlinde olan göğe yöneldi; Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti…” (Fussilet Sûresi, 11-12)
*Rahman, 7
GENÇ'ın Yazısı.