Minaresiz Kubbeler
Siparişten fazlası geliyor sofraya. Türkçe müzikler çalınıyor. Çırağını gönderip adanın meşhur baklavasından aldırıyor. Evine gelmiş misafirleriz onun gözünde. Türk sevgisini anlatıyor. Yunanistan’daki ekonomik krizi ve adayı terk eden gençleri.
İki adam görüşmelere katılmadı.
Bir metre toprağımı kaybetmemek için yürüyerek Fizan’a giderim. Oysa onlar gümüş tepside sundular vatana ait olanı. Yunanlılar kurşun atmadan bahçemize girdiler. On iki ada dendiğine bakmayın, adını yönetim şeklinden alan adalar çok daha fazla.
Karşı kıyıya motorla geçmek sadece kırk beş dakika sürüyor. Bayrağımın yerine mavi çizgili olanı asarken içim titredi. Ellerim çekimser kaldı. Al olanı katlayıp koydum gömleğimin üst sol cebine. Kimse alamaz onu benden, bu adalar hasret ona.
Ekim ayı denizin en mutlu olduğu zaman yazın yoğunluğundan mahmur, yalnızlıktan mesut. Güneşin ışıkları parlarken üstünde, rüzgâr köpürtüyor sularını. Motor hızla yol alırken gözlerim kapanıyor. Bir kayıktayım. Kürekleri tahtadan. Dalgalara kendini bırakmış bir ceviz kabuğu. Her yükselip alçalışta başka bir ada beliriyor. Küreklerin sudaki şakırtılarını duyuyorum ve çatırdayan tahtanın sesini. Elimde kırık bir kürek, serüvenleri severim. Adanın yazılmayan yönlerini yazacağım. Kayalar arasına gizlenmiş sırlarını. Bir tutam hayal katıp, cesaret edemediklerimi yapacağım. Oysa teknedeki ben, gerçekleri yazmak için çıkmıştı yola.
Gezmek istediğim yerler hiç bitmedi. Tatmak istediğim yerel yemekler, dokunmak istediğim nehirler ve duymak istediğim kokular. Bir Eskimo çadırında balığı bölüşmek. Hintli kadının verdiği halhalı ayağıma takmak ve yakın komşumun fikirlerini paylaşmak. Onun kefali, barbuni dediği deniz mahsullerini yerken zeytinyağlı yaprak sarmasının hangimize ait olduğunun kavgasını yapmak. Annennemin bu topraklardan geldiğini söyleyip onu gülümsetmek.
Ada halkı ders kitaplarını yalanlıyor. Dost canlısı komşum, Bursa’nın köylüsü kadar misafirperver ve konuşkan. Savaşları başlatıp komşuyu düşman edenler geçmişin siyasetçileri. Yaşlı balıkçı mutfağının kapılarını açıp sabah tuttuğu balıklardan seçtiriyor. Ekim ayında tek müşterisi biziz. Siparişten fazlası geliyor sofraya. Türkçe müzikler çalınıyor. Çırağını gönderip adanın meşhur baklavasından aldırıyor. Evine gelmiş misafirleriz onun gözünde. Türk sevgisini anlatıyor. Yunanistan’daki ekonomik krizi ve adayı terk eden gençleri. Öğlen yemeğine İstanbul’dan müşterileri varmış. “Big boos” diyor. Yatı çok büyükmüş. Tanıyıp tanımadığımı soruyor ne de olsa İstanbulluyum. İnanamayıp eşime soruyor. “sen de mi tanımıyorsun! ”Ada’da herkes herkesi tanıyor. Hatta akşam yemeğinde kimin ne yediğini bile biliyor. İki kere dükkânına gelen turist, dostu oluyor.
Kayaların arasına sıkışmış minik kumsallar. Bu mevsimde plajlar boş. Tatil köyleri ıssız. Yelkenlilerde emekli denizciler. Demir atacak koy aramaya gerek yok. Deniz bana ait. Bir parçam motorda hasır şezlonga uzanmış, diğer parçam tahta kayıkta. İkisi de birbirine bakıyor.
Deniz manzaralı küçük köyler. Begonviller topraktan fışkırıp balkonlara uzanmış. Çorak toprağa inat ağaçlaşmış çiçekler. Panjurlarını maviye boyamış bembeyaz kireçten evler. Mavi bir kubbe karşılıyor gelenleri, minaresi olmayan. Çan kuleleri var. Gürül gürül okunan ezanları arıyor kulaklarım. Çan sesi titretirken toprağı bir horoz ötüyor. Saatini şaşırmış. Keçiler dolaşıyor gölgesiz tepelerde, bu adalar yeşile hasret.
Patmos ve Leros’tan sonra Kalymnos kıyılarına demir attık. Sırtımda güneş, denizden karayı seyrediyorum. Adanın güçlü duruşuna aldanma; onda pek çok serüvenin izi var. Hikâyeleri tarih öncesine dayansa da Helenistik devirde yıldızları parlamış. Yalnız kaldıklarında manastırların gözdesi olmuşlar.
Bir alev topu karşımda o ufku kızıla boyadıkça ben uzaklaşıyorum. Arkamda beyaz bir iz coşarak uğurluyor beni. Açık denizde sallandıkça göz kapaklarım ağırlaşıyor. Kirpiklerimi taşımak çok zor. Bir martı kanat çırparak uyandırıyor. Kırık kürek sapı elimde. Kumsal yüzülemeyecek kadar uzak, denizin içi gözüküyor. Yosun tarlaları dalgalanırken turuncu denizyıldızı istiridyeye sarılmış. Kuyruğu benekli balıklar geçiyor. Güneş adayı kızıla boyadığında sulara atlıyorum. Islanmadan...
Hande Berra'ın Yazısı.