Her hayat bir mucize, her insan bir kahramandır. Görene, nice kahramanlar gözükür bir daracık sokakta, nice olağanüstü olaylar yaşanır bir kısacık günde. Yeter ki hakkı verilerek yaşansın hayat, emeksiz beklenmesin bir şey, fedakârlıktan kaçılmasın, sabır hiç bırakılmasın.

"Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız / Ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla” diyor İsmet Özel.

Tekrar tekrar okuyup düşünsek doğru mu bizim için bu sözler? Bizim de hayatımız başkalarının aşkları üzerine mi kurulu ve başkalarının hınçlarından mı alıyor enerjisini? Yoksa kendi bilincimizle kurguladığımız bir gündemimiz var mı, kendi duygularımız, kendi düşüncelerimiz?

Tabii ki böyle sorunca cevap belli; evet var. Ama ne kadar gerçek bir cevap bu, bir düşünsek? İşte, uykuda ya da yemekte mecburi harcadığı vakitler dışındaki bütün zamanını diziler, haberler ya da sosyal medyada başkalarının hayatları, seçimleri ve takdirlerini izleyerek, dikizleyerek geçiren bir insan ne kadar kendi duygusuna sahip, ne kadar kendi düşüncesine hakimdir?

İnsan etkilenir. Yapısında vardır bu. İnsandan etkilenir, insanlardan etkilenir hatta kendinden etkilenir. Duyduğundan, gördüğünden hatta konuşup düşündüğünden etkilenir. Göze gelen hayale düşer, kulağa giden akılda kalır, dilde olan gönüle geçer. Dolayısıyla kendimize kalan vakitlerde seyrettiğimiz diziler, dinlediğimiz haberler, söylediğimiz şarkılar hayallerimizi, akıllarımızı, gönüllerimizi yani kısaca bizi ve hayatımızı şekillendiriyor. Bu yüzden işte dizilerden gördüğümüz, haberlerden dinlediğimiz, şarkılardan söylediğimiz başkalarının hayatı kendi hayatımızın neresinde bitiyor ve kendi hayatımız kendi hayatımızın neresinde başlıyor bir durup düşünmemiz gerekiyor.

İnsan neden kendi hayatını yaşamak yerine diziler, şarkılar ve haberler üzerinden başkalarının hayatını yaşar ki? Değişir mutlaka insandan insana ve ihtiyaçtan ihtiyaca göre.

Mesela bazı insanlar için kendi hayatları çok sıkıcıdır. Bir aileye, bir çevreye doğmuşlardır ancak bir şekilde mutlu değillerdir var oldukları yerden ve hayatlarından. Dolayısıyla kaçmak isterler sevmedikleri gerçeklerden hayallerinde bile olsa. Bu yüzden gündüz rüyası dizileri seyrederler. Bir süreliğine başkalarının hayatlarını yaşarlar. Başkaları olarak zengin olur, başkaları olarak fakir kalırlar. Başkaları yerine neşe dolar, başkaları yerine acı çekerler. Sonra biter dizi, gerçek hayata dönerler ancak seyrin hayali zihinde bir süre daha devam eder. Sonrasında da arkadaşlarla gündemleri seyrettikleri dizi oldukça hayatta da varlığını sürdürür. Ama öte yandan kaçırdıkları bir hayatları vardır. Gerçekten tanımadıkları yakınları, hallerini bilmedikleri dostları, doğru düzgün yaşamadıkları hayatları vardır.

Mesela bazı insanlar için kendileri çok sıkıcıdır. İstedikleri fiziksel özelliklere, maddi güçlere, yetenek ve kabiliyetlere sahip değillerdir. Ne mevcut durumu kabul etmek isterler, ne de değiştirmek için bir şeyler yaparlar. Bu yüzden eksik hissederler kendilerini de, kahramanlar bulurlar dizilerde. Dizileri seyrettikleri sürece o kahramanın hayatını yaşarlar ve teselli bulurlar. Bir süreliğine de olsa kurtulmuşlardır sevmedikleri kendilerinden. Bir süreliğine de olsa yaşıyorlardır istedikleri kendilerini. Gerçek hayat ise zoraki sürdürdükleri bir cezadır onlara. Mecburen, gönülsüzce, yarım yamalak ve aşksız yaptıkları işler, yüzeysel, ezbere ve samimiyetsiz kurdukları ilişkiler. Ancak dizi izlerken iyi hissederler kendilerini. Ancak başkası olurken. Halbuki dizilere harcadıkları vakitleri kendilerine harcasalar sevmedikleri kendilerinden çok daha farklı bir insan olacaklardır, dizi başında hissettiklerinden çok daha mutlu.

Mesela bazı insanlar için dünya çok sıkıcıdır. Emek ister, fedakarlık ister, sabır ister ve yavaş akar. Açık açık, olağanüstü ve sık tesadüfler görünmez. Eni sonu çok bilinmediği için mutlu son anlaşılmaz. Halbuki dizilerde bir anda her şey değişebilir. Küçük tesadüflerle büyük olaylar olur. Olağanüstü karşılaşmalar her an gerçekleşebilir. Arada üzücü olaylar, sıkıntılı durumlar, talihsizlikler olsa da kahraman hep bir şekilde kazanır ve mutlu olur. Diziyi seyreden de kahramanın yerine ve onun adına hiç yorulmadan, emek vermeden, fedakarlık yapmadan birçok duyguyu yaşar. Birden fazla dizi seyrediyorsa birden fazla hayatı birden fazla kahramanla yaşar. Gerçek hayatta ise bu kadar hayatı ve bu kadar kahramanı bu kadar ucuza yaşamak, bu kadar olağanüstü olaya ve tesadüfe şahit olmak mümkün gözükmez. Halbuki, her hayat bir mucize, her insan bir kahramandır. Görene, nice kahramanlar gözükür bir daracık sokakta, nice olağanüstü olaylar yaşanır bir kısacık günde. Yeter ki hakkı verilerek yaşansın hayat, emeksiz beklenmesin bir şey, fedakârlıktan kaçılmasın, sabır hiç bırakılmasın.

Ben dizi seyrediyorum ama kendi hayatımı, kendimi ya da dünyayı sıkıcı bulmuyorum, seviyorum diyorsa birisi sormak isterim, neden kaçıyorsun o zaman kendi hayatından başkalarının hayatına? İnsan sevdiğinden hiç kaçar mı?


Mehmet Dinç'ın Yazısı.