Bu ay yazısı AYIN YAZISI seçilenler: Hüseyin Erdoğan, Meryem Neşe Gümüş, Sebahat Meraki ve Süleyman Nergiz... Tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyor ve bekliyoruz.

Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Ele aldığın konu güzel; ‘geçen zaman değil, biziz aslında.’ Bana bir düşünürün “En sonunda anlarız ki, geçip giden hayatın içindeki yıllar değil, yılların içindeki hayatımızdır” sözünü hatırlatan, uyarıcı bir yazı. Biraz daha iyi çalışılabilir; ziyade tekrar izlenimi veren bazı cümleler çıkarılabilir veya farklı şekilde düzenlenebilirdi. Dört dörtlük bir yazı diyemiyorum yani; ama iyi bir yazı. Ele aldığı konunun ve bakış açısının isabetli oluşu itibarıyla da, ayın yazısı adayları arasına alıyorum. İnşaallah, en azından sitemizde değerlendirebiliriz yazını.

Sebahat Meraki`nin yazısı:

Hep onun kaybolmasından bahsederdik ya da hep onun ilerlediğinden. İnsan yavaş yavaş anlıyor. İlerleyen de, gelip geçen de zaman değil aslında. Zaman hep var, her gün tekrarlıyor kendini. Bugün benim için dursa yarın yeni doğan bir bebek için var. Zaman hiç geçmiyor, biz zamanın içinde gelip geçiyoruz. Geçiciyiz. Çünkü biz, bu Dünya’da sadece anlık anılardan ibaretiz.

Yaşadıkça anlamaya başladım ki insanla zaman düşmandır birbirine. Hayatımıza hakim olmaya kalkar zaman, bizse kendi hayatımıza kendimiz yön vermek isteriz. Ama kim becerebilmiştir ki zamanla başa çıkmayı? Hangi insan üstün gelebilmiştir zamandan? Kendimizi kandırmayalım, yaşayan tek varlık odur aslında. Bizse onun Dünya’da bıraktığı parça pinçik anılardan ibaretiz. Milyarlarca insan, zamanın hatırasıdır yalnızca.

Zamanın hayatındaki birkaç anı olduğumuzu bile bile, bize verilen bu tek şansı değerlendiremiyoruz.

Geçmişin de hakimi değiliz, geleceğin de. Bizim için sadece şu an var. Zamanla anlaşmanın, onun hayatında onunla mutlu bir hayat sürmenin tek yolu budur aslında. Tek yolu, bugünde yaşadığımızı, her anımızın lütuf olduğunu bilmektir.

Oysa geçmişte yaşayıp gelecekte kaybolur insanlar. Geçmişte yaşarız, çünkü geçen her an şimdikinden daha kıymetlidir. Neden? Çünkü dönemeyeceğiz bir daha o ana. İmkânsızdır bizim için geçmişe gitmek ve imkânsız olandır, insana tatlı gelen. Peki gelecek? Gelecek de hep soru işaretleridir. Geleceği düşündükçe korkarız yapacağımız hatalardan, kurduğumuz hayallerin boş çıkacağından. Gelecek bir kaygıdır, endişedir. Korkudur gelecek ve korkular insanın peşini kolay kolay bırakmaz.

İşte bu yüzden yaşayamıyoruz bu anımızı. Zamanın içinde kaybolup gidiyoruz. Anlayamıyoruz bir türlü. Zamanın hayatında misafir olduğumuzu.

Gelip geçmekte, ilerlemekte, bitmekte insana özgü sıfatlardır aslında. Ama biz söylemeye dilimizin varmadığı tüm sıfatları zamana yüklemişiz bir ömür boyunca. Acıları zamanın geçirmesini beklemişiz, zamanla gelecek olan güzelliklere bel bağlamışız, zamanın getireceği kötülüklerden korkmuşuz. Zamana tüm kozları kendi elimizle, dilimizle vermişiz.

Yüzleşmemiz gereken her şeyden öylesine korkmuşuz ki ona güvenmişiz. Ne kadar garip. İnsanlar en büyük düşmanlarına bel bağlıyorlar bir ömür boyu.

Gerçeklerin farkına zaman bizleri uğurladığında varabileceğiz. Biz gideceğiz ve zaman yaşamaya devam edecek. Koskoca bir ömre anın değerini hiç bilemeden veda edeceğiz.

Zamana ne kızabiliriz, ne küsebiliriz. O her an biteceğimizi hatırlatıyordu bize. Geriye dönemediğimiz ve gelecekten korktuğumuz her an, şimdiye bakmamız için ısrar ediyordu aslında. Biz zamanı çok yanlış tanıdık. Ne yaparsak yapalım hala geçenin zaman olduğunu düşüneceğiz. Ne kadar yazarsam yazayım geçmişimi özleyip geleceğimden korka korka güzellikler bekleyeceğim. Zamanın içinde ilerlerken geride bıraktığım her anın benden bir parça olduğunu bilerek. Yine de zamana güle güle diyerek kendimi kandırmaya devam edeceğim.


GENÇ'ın Yazısı.