Oku, Çalış, Adam Ol!
Mehmet Sadık
Yaşlılarımız bizler için çok kıymetli. Çünkü onların hayat tecrübelerinden faydalanmak ve hayır dualarını alabilmek, iki dünyada da bizler için bulunmaz fırsat…
Yaşlılarımızın, yani büyüklerimizin tecrübeleri dedik ya, işte onların tecrübelerine göre biz rahat bir hayat yaşıyoruz… Haklı ya da haksız oldukları tartışılır lâkin kendimden örnek vereyim, anneannem bana her zaman şu ikazı yapar: “Oğlum biz çok zorluk çektik. Kıtlık gördük, savaş gördük. Ama hep çalıştık ve Allah’a şükür o günleri atlattık. Sizler gençsiniz. Bu yaşınızı, bu rahat zamanları ileride çok ararsınız. Ne olur, vaktini heba etme. Oku, çalış, adam ol!” Bu örnek muhtemelen herkese tanıdık gelecektir. Çünkü anneannesi olmasa da kiminin dedesi kiminin teyzesi kiminin başka bir büyüğü bu tip ikazları muhakkak yapmıştır. Onların istediği tek şey, edindikleri tecrübeleri bizlerin hayat yoluna bir harita yapmaktır.
Evet, büyüklerimiz gençliğimizi heba etmememizi, vakit muhasebesinden kârlı çıkabilmemizi istiyorlar. Peki, bu çok mu zor?
Cevap: Kolay değil!
Kolay olmamasını iki şekilde açıklıyorum. Birincisi, gençlik işte… Hani kanımız kaynar vaziyette, soğuma derecesi yok gibi. Dünyevi zevkleri isteyen bir kalbimiz ve onları görmek isteyen gözlerimiz var. Şeytanın ilgi alanını oluşturmaktayız, biz gençlerle uğraşmayı pek sever. İkincisi ise toplumsal bir durum, çevre ve ortam. Bu öyle bir hâl ki, kopmak nerdeyse imkânsız… Çünkü çevrenin çekiciliği, vazgeçilmezliği ve dayatmaları var. Çekiciliğe arkadaşlarımızı, vazgeçilmezliğe alışkanlıklarımızı ve dayatmalara ise moda örneğini verebiliriz.
Gençken herkesin kanı kaynar, kaynamıştır. Fakat “Her genç, her genç gibi olamayabiliyor”. Şöyle ki-sözüm meclisten dışarı- bir eli yağda bir eli balda olan bizler kendimizi herhalde bir Afrikalı gençle, Gazze’de İsrail zulmüne direniş yapan Filistinli bir gençle veya hayatın sillesini daha çok erken yaşlarda yemiş bir gençle bir tutamayız. Ha bir de bunların yanına ‘Mânevi olgunluğu’ ekleyelim. Bu kardeşlerimizin hepsi de genç olsun, boyu boyumuza huyu huyumuza olsun. Fakat nerede kaldı imkân eşitliği? Bununla beraber eksiklik bizde mi ki mânevi olarak olgunlaşamadık?
Bu soruların cevabını hepimiz biliyoruz. Bunun için tekrar zikretmeye lüzum yok. Herkes kendini bilir, bilmelidir.
Burada benim dikkat çekeceğim diğer husus ise bir dayatmalar yumağı. Böyle iç içe geçmiş, birçok şeyden beslenmiş ama hep aynı sonucu sağlamış bir sistem; moda.
Moda denilen şey başlı başına bir sistemi oluşturur. Bu sistem yediden yetmişe herkese hitap ettiği gibi herkesten de belli bir netice bekler. Her yaşın, her tarzın ayrı bir modası vardır. Özellikle de biz gençlerin.
Gençlerin modaya olan düşkünlüğü evvela kıyafet, ardından teknolojik cihazlar, saç, sakal vb. her şeyde olabilir. Ve şükre sebep bir hâl olan ‘okuma modası’ da özümüze dönmeye başladığımız günden beri bu örneklerin arasına girmeye başlamıştır. Olsun, moda da olsa okuyan bir nesil ileride hangi çiçekleri açar kim bilir…
Bunun çıkar yolu yok. Müslümanın modası İslam ölçüsünde olur. İslam ölçüsü de gösterişi, dedikoduyu, hasetliği ve bilhassa da ‘malayaniyi’ tamamen reddeder. En azından yaptığımız yanlışı yanlış bilelim ve yanlış da diretmeyelim…
Yaşlılarımız demi ya… Onlar boş işleri de pek sevmezler. İstisna olanları muhakkak vardır fakat her yaşlı yani her büyük, artık ölüme yaklaştığını hissettiğinden midir bilmem, vaktini gereksiz şeylere, dedikoduya, malayaniye harcamaz; nafileye, tövbeye ve tefekküre harcar.
Allah (c.c) bizlere, “Okumayı, çalışmayı ve adam olmayı” nasip etsin. Nasibimizi, zaman kaybına yol açacak davranışlara karşı buğz ettirerek artırsın. Amin.
GENÇ'ın Yazısı.