Zaman Seni Eskitemez, Buharizâde Mustafa Efendi!
Ahmet Musa Bala / Genç Haber Merkezi
Büyük Itrî`ye eskiler derler,
Bizim öz mûsikîmizin pîri;
O kadar halkı sevk edip yer yer,
O şafak vaktinin cihangiri,
Nice bayramların sabah erken,
Göğü, top sesleriyle gürlerken,
Söylemiş saltanatlı Tekbîr`i.
Yahya Kemal
Küflenen hatta çürümeye yüz tutmuş raflardan bir kitap aldım elime; sayfalarındaki keskin saman kokusu ve üstünde biriken tozlar nasıl bir hikâyenin beni beklediğini haber veren tellâllardı sanki.
Kitabın ihtişamı 17. yüzyıldan gelen sanat ezgileriyle diz çöktürüyordu insanlığa adeta. Ezgileri birçok Müslüman tarafından bilinen; ibadet şuuruyla söylenen ezgilerdi bunlar. Hepimizin aşina olduğu segâh tekbir ve salat-ı Ümmiyyeyi besteleyen mûsiki ilminin şeyhlerinden diyebileceğimiz bir ilim ve gönül insanından bahsetmektedir bu kitap. Pek muhterem Buharizâde Mustafa Efendi nâm-ı diğer Itrî. Mûsiki Sultanımızla alâkalı ansiklopedik bilgiden ziyade, biz ahfadının; bu ismi duyduğunda asgarî neler bilmesi gerektiği hususunda birkaç not paylaşacağım affınıza sığınarak.
Doğum tarihi kesin olarak bilinemese de kitaplar 1630 İstanbul olarak bildirmektedir bizlere. Ömrü İstanbul’da geçmişti Itrî’nin. Mûsikişinaslığının yanında tabiatla haşır neşir olmayı çok sever ve çiçek yetiştiriciliğiyle uğraşırdı. Çiçeklerin güzel kokusundan etkilenecek ki güzel kokan manasına gelen Itrî’yi mahlâs olarak kullanmıştır.
Dönemine göre iyi bir öğrenim görmüş ve kabiliyetleri vesilesiyle akranlarından sıyrılmıştır. Itrî’nin Mevlevî olduğu rivayet edilmektedir. Zira eserleri arasında da Mevlevî tekkelerinde okunmak üzere bir ayin ve bir naat bestelediği görülür.
Itrî 4. Mehmet, 3. Süleyman, 2. Ahmet, 2. Mustafa ve 3. Ahmet dönemlerinde yaşamış ve her dönemde itibar görmüştür. Uzun yıllar boyunca Enderun’da müzik öğretmenliği ve sarayda hanendelik yapmış ve ellili yaşlarda saraydan ayrılmıştır.
Hani derler ya on parmağında on marifet; Itrî iyi bir örnektir işte bu söze. Kendisi iyi bir hattattır ki Hafız Post Mecmuasına yazmış olduğu yazılar buna iyi bir ispattır. Padişahın huzurunda eser icra ettiğine göre her halde iyi bir hanende (solist) dememize gerek yoktur. Keza bestekâr ve şair yönünü de tekrar dillendirmiyorum. Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim ki şiirlerinde aruz ve hece veznini kullanmıştır.
Itrî, teravih namazlarında makam geçkileriyle alakalı ayrıca müezzinlikte çeşitli kurallar oluşturmuştur. Bayramlarda okunan Segâh Tekbir ve Salât-ı Ümmiyye`yi, Dilkeşhâveran Cuma salâtını bestelemiştir. Besteleri üç yüz yıldan bu yana değerini kaybetmeden dillerde her gün tazelenmektedir. Itrî denince akla gelen ilk eserlerden biri olan “Tut-i Mucize Guyem Ne Desem Laf Değil” eserini dinlemenizi tavsiye eder mûsiki dolu günler dilerim.
GENÇ'ın Yazısı.