Mehmet Emin Gül / Genç Haber Merkezi / @mehmetemingul

Felsefe kitapları bana hep itici gelirdi. Hele de yabancı yazarsa… Felsefe terimlerini anlamakta zorlanırdım, bir de tercüme eserse iki satır okur sonra bir köşeye atardım. Ne var ki okumak elzem hale geldi. Aklı bilemek gerekti. Düşüncenin çerçevesini genişletmek… Hep rahat okuyabileceğim bir felsefe kitabı ya da adamakıllı çevrilmiş bir tercüme eser aradım. Sonunda bulduğumu düşünüyorum: Say Yayınları’ndan çıkan Ahmet Aydoğan’ın, hem akıcılığı hem de anlamı bozmadan çevirdiği; Arthur Schopenhauer’un Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine isimli kitabı.

Kitaptan aldığım notları sizlerle paylaşmak istedim. Buyurun:

Para için yazmak ve telif hakkının korunması aslında edebiyatın yıkımıdır. Okunmaya değer herhangi bir yazacak olan ancak mutlak anlamda ele aldığı konunun hatırı için yazan insandır.

Bir yazar malzemesini doğrudan kendi kafasından, bir başka ifadeyle kendi müşahedelerinden çıkarmadıkça okunmaya değer değildir.

En son yazılmış olanın her zaman en doğrusu; daha sonra yazılmış olanın daha önce yazılmış olana göre her bakımdan bir terakki olduğunu; ve her değişimin daima bir ilerleme ve gelişme anlamına geldiğini düşünmekten daha büyük bir yanlışlık tasavvur edilemez.

Okur eğer mümkün ise gerçek yazarları, öğretilerin kurucularını ve kâşiflerini; ya da her halükarda herhangi bir bilgi dalında büyük üstatlar olarak tanınmış olanları okumalı ve onların muhtevalarını yenilerinden okumak yerine ikinci el kitapları satın almalıdır.

Adres bir mektup için ne ise başlık da bir kitap için o olmalıdır; bir başka söyleyişle, onun temel amacı kitabı kamuoyunda onun içindekilere ilgi duyacak olanlara ulaştırmak(takdim etmek) olmalıdır. (…) Bu sebepten ötürü uzun olan, yahut hiçbir anlam ifade etmeyen ya da dolaylı veya muğlak olan bir başlık kötüdür; yanlış ve yanıltıcı olan da böyledir.

Kitabına yeni bir başlık düşünecek kadar bir özgünlüğe sahip olmayan bir insan ona yeni bir muhteva kazandırma kabiliyetinden haydi haydi yoksundur.

(…)Demek oluyor ki okunmaya değer bir yazarın üstünlüğü, yazar malzemeye yahut muhtevaya ne kadar az bağımlı veya ne kadar az şey borçlu ise, o denli büyüktür.

Bir düşünce ifade edilir edilmez(ya da sözcüklerini bulur bulmaz) içimizdeki varlığını yitirir, yahut en derin anlamıyla keskinliğini ve ciddiyetini kaybeder.

Yürümek için baston ne ise düşünce için kalem de odur, fakat nasıl ki insan en kolay bastonsuzken yürürse, en kusursuz biçimde de elinde kalem yokken düşünür. İnsan ancak yaşlanmaya başladığında bir baston kullanmayı ister, (baston artık onun için bir yük değil, bir yardımcıdır) kalem de böyledir.


Mehmet Emin Gül'ın Yazısı.