Vaadler Ve Sokaklar...
Ömer Öztürk
Kaşar peyniri kıvamına erişmiş politikacı misali, vaat üstüne vaat paralayan vaat makinesi insanlarla yazı hayatım boyunca çok muhatap olmuşumdur. Bilir misiniz, onların nesli hiç tükenmez. Her devirde, her ortamda, her ne zaman, her nerede olursa olsun, onlarsız bir hayat, sizi bilmem ama benim için tahayyül bile edilemez.
Geçtiğimiz günlerde böyle vaatkâr bir hanımla müşerref oldum. Daha bismillah, makineli tüfek misali takır takır vaat sıralamaya başladı kadın, pardon, hanım efendi. Bana bilmem nerede gösterişli bir konferans verdireceğinden tutun da beni bilmem hangi yayıncılarla, medya patronlarıyla (insaf yahu!) tanıştıracağına değin neler de neler, maydanozlu köfteler diyeceğim ama çoktandır milletçe köftenin tadını unuttuğumuzdan ayıp olacak; iyisi mi siz şimdilik maydanozla idare edin.
Ben bu nevi tarafımca artık çoktan kanıksanmış durumları genellikle geceden yarım kalan uykumu tamamlamak için kullanır, halk tâbiriyle ifade edecek olursam, tatlı tatlı şekerleme yaparım. Bu şekilde şekerleme sanayiine çok emeklerim geçmiştir ki, şekerciler odası benimle ne kadar iftihar etse azdır.
Baktım hanımefendi susacak gibi değil, şeker yetiştiremiyorum, dayanamayıp araya girdim ve “Allah aşkına,” dedim, “siz ne işle iştigal edersiniz?”
Kadın son sürat giderken birden frene bastı ve geri çark ederek mevzu değiştirdi:
-Efendim, bendeniz emekli giyim öğretmeniyim. Hali hazırda araştırmacılıkla zaman geçiriyorum.
-Neyi araştırıyorsunuz?
-Her şeyi. Kültürümüzü, tarihimizi, eski evleri, mahalleleri, aklınıza ne gelirse.
-Yanlış yere gelmişsiniz hanımefendi, deyip ardından da “Bizde o iş pek para etmez, iflâs edersiniz,” diye eklememle, seninkinin gözleri bir parlasın. Yükseğin de yükseği bir sesle: -Ne isabet buyurdunuz beyefendiciğim; misal, bir yeri araştırıyorsunuz, insanın tuhaf tuhaf suratına bakıyorlar. İçimden, “bakarlar, adres soracaksınız sanmışlardır” dedim ve mecburî şekerleme imalâtıma kaldığım yerden devam eyledim.
Yazarlık mesleğine başladığım günlerde, ben de iflâh-olmaz bir araştırma sevdalısıydım. Zaman zaman hâlâ bu eski marazım nükseder, kendimi birdenbire işi-gücü bırakmış, herhangi bir semtin alâkasız sokaklarında buluveririm. 5-10 gün oluyor, yazar-kapanı Cağaloğlu’nda işlerim vardı yine. Bir ara gayri ihtiyarî sûrette yokuş yukarı çıkarken sağda kalan Cemal Nâdir Sokağı’na dalıverdim. Bir vakitler gerek yayıncılığın, gerek basının genel merkezi olan bu sokak şimdi artık Hayalet Sokağı olarak taltif edilmiş. Başka memleketlerde olsa, hiç olmazsa binası, o da olmazsa, arsası, daha olmadı, bir tabelası muhafaza edilerek bir müzeye dönüştürülecek mahaller bizde her zamanki, malûm hoyratlığın kurbanı olmuş. Biraz daha yürüyüp Narlı Bahçe Sokağı’na saptım. Ve işte o ân, bir eski zaman hanının tam orta yerinde “Kenan Klişe” tabelasını görmem de bir oldu. Kenan Klişe’ye aşinalığım vardı. Geçmiş neşriyatımızı oldum olası takip ettiğimden, Kenan Klişe’ye o saman sarımtırak sahifelerde mutlaka rastlamışlığım vardı. Hatta şimdi birden aklıma geldi: Eskiden matbaacılıkta harfleri sıkılaştırmak için kullanılan takoza takatuka denirdi ki, Üsküdar’da bir Taka tuka Sokağı dahî vardır; “al şu taka tukaları takatukacıya götür karşılığında mandal al” şekerleme pardon tekerlemesinin mevzumuzla alâkası var mı yoksa yok mu, onu da bir zahmet siz araştırın, araştırmacı-okur dostlarımız.
Viran bir hanın tam tepesindeki o tarih kokan Kenan Klişe tabelasını bir müddet hayran nazarlarla seyrettim. Birkaç adım ötemde telefonla konuşmakta olan bir vatandaşın dikkatini celbetmiş olacağım ki, “bir durum mu vardı birader?” diye hatırımı soruverdi sorgun sorgun. “Yok, bir şey,” dedim hafif işkillenerek, “…eee, kem-küm, ebelüp-şebelüp, ben Kenan Klişe’ye baktıydım da.” Adam ne dese beğenirsiniz: “Kenan Klişe çoktan öldü be hayatım.” “Peki şu tabela-” diyecek oldum; “Ha o mu? O yıllardır orada öylece durup durur.”
Evet. Anladınız değil mi? Kenan Klişe ölmüş. Bir devir, bir tarih, bir medeniyet göçmüş, Kenan Klişe ölmüş, çok şey miden tutun da, daha neler neler söylenebilir bu hazin manzara üstüne; hem üstüne bir bardak da soğuk suyu gıdım gıdım yudumlayarak. Afiyet şeker olsun!...
GENÇ'ın Yazısı.